28 Ekim

“Eli açık olan daha çok kazanır, hak yiyenin sonu ise yoksulluktur.”
(Süleyman’ın Özdeyişleri 11:24)

Kutsal Ruh burada, çok zevk veren bir sırrı öğrenmemize izin verir. Bu sözler beklentimizin tamamen aksidirler, ama değişmez bir şekilde gerçektirler. Sırrın açıklaması şudur: ne kadar çok verir isen, o kadar daha çoğuna sahip olursun. Ne kadar çok şey biriktirir isen, sahip olduğun şeyler o kadar azalır. Cömertlik kendi kendini çoğaltır. Cimrilik ise yoksulluk üretir.

“Verdiğim şey, sahip olduğum şeydir. Harcadığıma sahibimdir, elimde tuttuğumu ise kaybetmişimdir.

Bu sözler, ektiğiniz madeni paranın aynı miktarını biçeceğiniz, sadık ve güvenilir kahyanın sonunda maddi açıdan çok zengin olacağı anlamına gelmez. Güvenilir kahya milyonla ekebilir ve canlar biçebilir. İyilik ekebilir ve dostlar kazanır. Sevgi ekebilir ve sevgi biçebilir.

Bu ifadenin anlamı şudur: cömert bir kişi diğer kişilerin bilemeyecekleri ödüller biçebilir. Gelen mektubunu açar ve göndermiş olduğu para armağanının doğru zamanda ve tam doğru miktarda çok önemli bir ihtiyacı karşıladığını öğrenir. Genç bir imanlı için satın aldığı bir kitap aracılığı ile Tanrı’nın o kişinin yaşamının tüm yönünü değiştirdiğini haber alır. Rab İsa’nın ad9ında göstermiş olduğu bir iyiliğin o kişinin kurtuluş zincirinde bir halka olduğunu işitir ve çılgınlar gibi sevinir. Sevinci sınır tanımaz. Kendisinden daha fazlasına sahipmiş gibi görünen kişiler ile yerini asla değiştirmez.

Gerçeğin diğer yüzünde biriktirmenin yoksulluğa neden olduğu hakikati yer alır. Bankadaki hesapta yatan para bize gerçekten zevk sağlamaz. Bu para bizi bir tür sahte güvenlik duygusu ile tatmin edebilir, ama gerçek ve kalıcı bir zevk sağlayamaz. Bankadaki paranın getireceği herhangi bir ufak faiz miktarı Mesih’in yüceliği ve diğer kişilerin bereketi ile kıyas kabul etmez. İhtiyacından fazlasını elinde tutan kişi hatırı sayılır bir banka hesabına sahip olabilir, ama bu yaşamdaki sevinç hesabı küçüktür ve cennet bankasındaki hesabı da aynı şekilde küçüktür.

Bu günkü ayet, yalnızca tanrısal bir ilkeden söz etmek ile kalmaz, ama aynı zamanda tanrısal bir meydan okumayı da içerir. Rab bize şöyle der:

“Bu gerçeği kendinize kanıtlayın. Ekmeklerinizi ve balıklarınızı Benim elime verin. Onları kendi yiyeceğiniz olarak elinizde tutma niyetiniz olduğunu biliyorum. Ama yine de onları Benim elime verir iseniz, kendiniz ve diğer binlerce kişi için yeterinden fazla yiyeceğe sahip olacaksınız. Etrafınızdaki kişiler sisi, oturmuş yemek yerken izledikleri zaman, kendinizi garip hissedeceksiniz. Ama Benim sizin yiyeceğinizi binlerce kişi için kullandığımı bildiğiniz zaman duyacağınız tatmin hissinin ne kadar büyük olacağını bir düşünün.

Kendimize harcadığımız şeyleri kaybederiz
Sonu olmayan bir hazineye sahibizdir.
Ne olur ise olsun, Rab, her şeyimizi
Bize her şeyi veren Sana ödünç veriyoruz. — Charles Wordsworth