D. Rab’bin Günü (5:1-11)5:1 Kutsal Kitap uzmanları, konuların bir bölümden diğerine geçerken süreklilik göstermemesinden ötürü üzülüp özür dileme eğilimi gösterirler. Ancak bu konunun burada kesilmesi uygundur. Pavlus yeni bir konuya, ikinci gelişle ilgili tartışmaları bırakıp Rab’bin günü konusuna geçer. Konusunda diye çevrilen sözcük (Grekçe peri de), 1.Korintliler’de de sık sık karşılaşılan yeni bir düşünce silsilesini belirtir. Mesih’in ikinci gelişi gerçek imanlılar için rahatlatıcı bir umuttur, ancak Mesih’e iman etmemiş olanlar için ne ifade edecektir? Bu, burada zaman ve tarih diye belirtilen bir dönemin başlangıcına işaret etmektedir. Bu dönem en başta Yahudiler’le ilgilidir. Bu dönemde Tanrı, İsrail ulusuyla ilgilenmeye devam edecek ve Eski Antlaşma peygamberlerinin önceden bildirdiği son günlere ait olaylar görülecektir. Öğrencileri, egemenliğini ne zaman kuracağını sorduklarında İsa, bu zamanları ve tarihleri onların bilemeyeceğini söylemişti (Elç.1:7). Öyle anlaşılıyor ki, zaman ve tarih, hem egemenliğin kurulmasından önceki zamanı, hem de egemenlik dönemini kapsamaktadır. Pavlus olayların zaman ve tarihlerine dair Selanikliler’e yazmaya gerek duymadı. Çünkü zaten oradaki imanlılar bu dönemlerin başlamasından önce cennete gitmiş olacaktı. Üstelik, zaman ve tarihler ile Rab’bin günü, Eski Antlaşma’da bulunan konulardı. Mesih’in kiliseyi alıp götürmeye gelişi, elçilerin zamanına dek açıklanmamış, bir sır olarak kalmıştı (1Ko.15:51). 5:2 Kutsallar zaten Rab’bin gününden haberdardı. Mesih’in ikinci geliş zamanının belirsiz olduğunu ve hiç beklenmedik bir anda gelebileceğini biliyorlardı. Öyleyse, Pavlus Rab’bin günü ile neyi kastediyor? Bu kesinlikle 24 saatlik bir gün değil, belli özellikleri olan bir zaman dilimiydi. Bu terim Eski Antlaşma’da yargılamayı, yıkımı ve karanlığı tanımlamada kullanılmıştı (Yşa.2:12; Yşa.13:9-16; Yoe.2:1-2). Bu, Tanrı’nın İsrail’in düşmanlarına karşı harekete geçip onları kesin bir şekilde cezalandıracağı zamandı (Sef. 3:8-12; Yoe.3:14-16; Ova.15-17; Zek.12:8-9). Ancak bu aynı zamanda Tanrı’nın imandan dönüp puta tapan halkını da cezalandıracağı bir dönemdi (Yoe.1:15-20; Amo.5:18; Sef.1:7-18). Kısacası, günahın yargılanışından, Rab’bin zaferinden (Yoe.2:31-32) ve imanlıların olağanüstü bir şekilde bereketlenmesinden söz edilmekteydi. Gelecekte Rab’bin günü, zaman ve tarih diye belirtilen dönemin hemen hemen aynısını kapsayacaktır. Mesih’in kiliseyi göğe almaya gelişinden sonra başlayacak ve şunları içerecektir:
Rab’bin günü Yehova’nın, insanların yaşamlarına ve işlerine açıkça müdahale edeceği zamandır. O zaman, İsrail ulusunun inançsız kesimi ve İsrail’in düşmanları yargılanacak, Tanrı’nın halkı kurtuluşa kavuşacak, Mesih’in barış ve bolluk dolu egemenliği kurulacak ve adı yüceltilecektir. Elçi, okuyucularına Rab’bin gününün, gece hırsız nasıl gelirse öyle geleceğini hatırlatıyor. Hiç beklenmedik bir anda gelecek ve dünya tamamen hazırlıksız bir durumda olacaktır. 5:3 O gün aniden, yıkıcı ve aldatıcı bir şekilde gelecek ve kaçış mümkün olmayacaktır. Dünya güvenlik ve esenlik içindeyken Tanrı’nın yargısı aniden her yeri yıkarak yere inecektir. Yıkım yok etme anlamında değil, var olma amacının, refahın ortadan kalkması anlamındadır. Gebe kadının birden sancılanması gibi kaçınılamaz bir şekilde olacak. İman etmemiş kişilerin bu yargıdan kaçması mümkün olmayacaktır. 5:4 Şahıs zamirlerinin “o” ve “onlar” biçimlerinden “siz” ve “biz” biçimlerine dönüşümünü görmek ilginç ve önemlidir. Rab’bin günü kurtulmamış dünya için bir gazap zamanı olacaktır. Peki bizim için ne ifade eder? Biz karanlıkta olmadığımızdan tehlikede değiliz. O gün, gece hırsızın geldiği gibi gelecektir (2’nci ayet). O günün hırsız gibi yakalayacakları karanlıkta olanlar, yani iman etmemiş olanlardır. İmanlıları yakalamayacaktır, çünkü onlar karanlıkta değildir. İlk bakışta ayetin, Rab’bin gününün imanlıları da yakalayacağını, ancak bunun bir hırsız gibi olmayacağını ifade ettiği sanılabilir. Ancak doğrusu bu değildir. O gün imanlıları kesinlikle yakalamayacak, çünkü hırsız bu dünyanın karanlığına geldiğinde onlar sonsuz ışıkta oturuyor olacaklar. 5:5 Tüm Mesih inanlıları ışık ve gündüz çocuklarıdırlar. Geceye ya da karanlığa ait değildirler. Onları, Tanrı’nın, Oğlu’nu reddeden dünyaya göndereceği yargıdan muaf kılan da bu gerçektir. Rab’bin gününde gelecek olan yargı, yalnızca Tanrı’ya yabancılaşmış, ruhsal ve ahlâki karanlıkta yaşayanlara yönelik olacaktır. Burada imanlıların gündüz çocukları oldukları söylenirken kastedilen Rab’bin günü değildir. Gündüz çocukları ile kastedilen, ahlâki yönden dürüst olan kişilerdir. Rab’bin günü, ahlâki yönden karanlıkta yaşayanların yargılanacağı bir zaman dilimidir. 5:6 Bu ve izleyen iki ayet, imanlıları konumlarıyla uyumlu bir yaşam sürmeye çağırmaktadır. Yani temkinli, ayık ve uyanık olmaya… Ayartılmaya, tembelliğe, uyuşukluğa ve dikkatimizin dağılmasına karşı uyanık olmalıyız. Olumlu anlamda ise Kurtarıcı’nın gelişine hazır (uyanık) olmalıyız. Ayık ya da temkinli olma ise, yalnızca sözlerimizle ve tavırlarımızla ilgili olmayıp yeme içme konusunu da kapsar. 5:7 Normalde uyku, gece ile ilişkilidir. Ruhsal anlamda ise aldırmaz bir tutum, tam iman etmemiş, karanlığın çocuklarını betimler. İnsanlar çılgın eğlencelerini gece yapmayı tercih ederler, ışıktan çok karanlığı severler, çünkü işleri kötüdür (Yu.3:19). “Gece kulübü”, sarhoşluk ve eğlence düşüncelerini gecenin karanlığıyla birbirine bağlayan bir terimdir. 5:8 Gündüze ait olanlar, O ışıkta olduğu gibi, ışıkta yürümelidir (1Yu.1:7). Yani günahı terk etmeli ve her türlü aşırılıktan kaçınmalıdır. Ayrıca bu, Mesih inanlısının silahlarını kuşanması anlamına da gelir. Bu silahlar iman ve sevgi zırhı ile kurtuluş umudu miğferidir. Başka bir deyişle silahlar, Mesih inanlısının üç ana niteliğini anlatan iman, sevgi ve umuttur. Burada zırh ve miğfer ile ilgili ayrıntılara girmeye gerek yoktur. Elçinin basitçe söylediği, ışığın çocuklarının inancına uygun, kutsal bir yaşam sürmeleri ve böylece korunmaları gereğidir. Dünyadaki arzuların neden olduğu kokuşmadan bizi koruyan nedir? Bizi koruyan, iman ya da Tanrı’ya bağlı olmaktır. Rab’bi ve birbirimizi sevmemizdir. Mesih’in döneceği umududur.
5:9 Mesih’in kiliseyi alıp götürmesinin iki yönü vardır, kurtuluş ve gazap. İmanlı için bunun anlamı kurtuluşunun cennette tamamlanmasıdır. İman etmemiş olan içinse, dünyada görülecek bir gazap dönemine girişin habercisi olacaktır. Gündüze ait olduğumuzdan Tanrı bizi, büyük sıkıntı döneminde yollayacağı gazaba uğrayalım diye değil, tam tersine sonsuza dek günahtan arıtılmış kurtuluşa tam anlamıyla kavuşalım diye belirledi. Bazıları gazabın imanlı olmayanların cehennemde çekeceği acıları ifade ettiğini düşünürler. Elbette, Tanrı bizim için bunu istemez, ancak bu düşüncenin burada belirtilmesi gereksizdir. Pavlus cehennemden değil, ileride yeryüzünde görülecek olaylardan söz etmektedir. Asıl konu, insanlık tarihinin en büyük gazap dönemi olan Rab’bin Günü’dür (Mat.24:21). Yanına gideceğimiz cellat değil, Kurtarıcı’dır. Diğer bazı araştırmacılar ise, büyük sıkıntı döneminin Tanrı’nın değil, Şeytan’ın gazap dönemi olduğunu ileri sürerler (Va.12:12). İmanlılar topluluğunun Şeytan’ın gazabını göreceğini, ancak Mesih’in ikinci gelişiyle Tanrı’nın gazabından kurtulmuş olacaklarını belirtirler. Bununla birlikte aşağıdaki ayetler, büyük sıkıntı döneminde olacağı açıklanan, Tanrı’nın ve Kuzu’nun gazabından söz eder (Va.6:16-17; 14:9-10,19; 15:1-7; 16:1-19). 5:10 Bu ayet, Rabbimiz İsa Mesih’in bizi gazaptan kurtarmak için ödediği yüksek bedeli vurguluyor. Mesih bizler için öldü; öyle ki, ister uyanık ister uykuda olalım, O’nunla birlikte yaşayalım. İster uyanık ister uykuda olalım ifadesini iki şekilde anlamak mümkündür. Bazı uzmanlar bunun, Mesih’in ikinci gelişinde “sağ ya da ölü” olmakla ilgili olduğu kanısındadır. Mesih geldiğinde, biri ölmüş olanlar, diğeri de o sırada yaşamakta olanlar olmak üzere, iki grup imanlının olacağını belirtirler. Dolayısıyla belirtilen şey; ölmüş de olsak, yaşıyor da olsak, ikinci gelişinde Mesih’le birlikte yaşayacağımızdır. Ölen Mesih inanlılarının kaybettiği bir şey yoktur. Rab bunu Marta’ya açıklamıştı: “Diriliş ve yaşam Ben’im. Bana iman eden kişi ölse de (Mesih’in ikinci gelişinden önce ölen imanlılar) yaşayacaktır (ölüler arasından dirilecektir). Yaşayan ve bana iman eden (ikinci gelişte yaşamakta olan imanlı) asla ölmeyecek” (Yu.11:25-26). Bazı uzmanlara göre ise uykuda ya da uyanık olmak “tetikte ya da dünyevi” olmak anlamına gelir. Başka bir deyişle Pavlus, ruhsal konularda uyanık da olsak, başkalarından farksız da olsak, Rab’le karşılaşacağımızı söylüyor. Sonsuz kurtuluşumuz, dünyadaki son saatlerimizde ruhsal konulara göstereceğimiz ilgiye bağlı değildir. Eğer gerçekten iman etmişsek, Mesih tekrar geldiğinde kayıtsız bir şekilde uyuyor da olsak, heyecanla O’nu bekler durumda da olsak, O’nunla birlikte yaşayacağız. Alacağımız ödülleri belirleyecek olan ruhsal durumumuzdur, ancak kurtuluşumuz yalnızca Mesih’e olan imana bağlıdır. Bu ikinci görüşü savunanlar, uyanık sözcüğünün 6’ncı ayette de “tetikte olan uyanık kişi” anlamında olduğunu belirtirler. 6 ve 7’nci ayetlerdeki uyku sözcüğünün de “tanrısal şeylerle ilgilenmemek, dünyaya uyum sağlamak” anlamında olduğunu öne sürerler (Vine). Ancak bu, 4:13,14,15’de kullanılan ve ölüm1 anlamına gelen sözcükle aynı değildir. 5:11 Böylesine büyük bir kurtuluş karşısında, harika bir Kurtarıcı’nın sevgisinde ve O’nun yaklaşan gelişinin ışığı altında; birbirimize örnek olmalı, öğretişlerle birbirimizi yüreklendirmeli ve şefkatle Tanrı’nın sözünden paylaşarak birbirimizi bina etmeliyiz. O’nunla birlikte yaşayacağımızdan, şimdiden birbirimizle de uyum içinde yaşamayı öğrenmeliyiz. E. Kutsallara Çeşitli Öğütler (5:12-22)5:12 Belki de Selanik’teki topluluğun ihtiyarları (gözetmen), işten çıkıp başkalarından yardım alarak geçinenleri azarlamışlardı. Ve kuşkusuz başkalarının sırtından geçinen o kişiler bu azarlamadan hoşlanmamışlardı! Önderlere ve topluluğa yönelik bu öğüdün nedeni bu durum olabilir. Pavlus kardeşleri, “aranızda çalışanların değerini bilin” şeklinde uyarırken onlardan istediği, ruhsal önderlerine saygı gösterip onlara itaat etmeleridir. Bu, “size önderlik edip öğüt verenlerin değerini bilmenizi rica ederiz” ifadesinden de açıkça bellidir. İhtiyarlar, inanlılar topluluğunun yardımcı önderleridir. Görevleri öğretmek ve uyarmaktır. Bu ayet, ilk elçiler zamanındaki inanlı topluluklarının tek bir kişi tarafından yönetilmediğini gösteren Yeni Antlaşma ayetlerinden bir tanesidir. Her kilisede topluluğu yönlendiren bir ihtiyarlar kurulu vardı. Denney bunu şu şekilde açıklar:
Bununla birlikte, bir kişinin yönetmemesi herkesin yöneteceği anlamına da gelmez. Yönetim bir demokrasi değil, en iyi olanların yöneteceği bir aristokrasi olmalıdır. 5:13 İhtiyarlar, Rab’bin temsilcileri olarak hizmet ederler. İşleri, Tanrı’nın işidir. Bu nedenle sayılmalı ve sevilmelidirler.3 “Birbirinizle barış içinde yaşayın” öğüdü kazara verilmiş bir öğüt değildir. Dünyanın her yerinde Mesih inanlıları arasındaki en büyük sorun birbirleriyle geçinmedir. Her imanlı, yerel bir topluluğu bölüp bozacak bencilliğe sahiptir. Ancak Kutsal Ruh’tan güç aldığımız takdirde barış için gerekli olan, sevgi, sabır, alçakgönüllülük, şefkat ve bağışlama gücüne sahip olabiliriz. Belki de Pavlus’un burada barış tehdidi olarak görüp uyardığı durum, önderlerin çevresinde oluşan gruplaşmalardı. 5:14 Bu ayet topluluğun ruhsal önderlerine yöneliktir ve onlara, sorunlu kardeşlere nasıl davranmaları gerektiği anlatılmaktadır:
5:15 Pavlus burada genel olarak Mesih inanlılarına hitap etmekte ve her türlü kötülüğe kötülükle karşılık verme düşüncesini yasaklamaktadır. Doğal olarak bize yapılan bir kötülüğe aynı şekilde karşılık veririz, dişe diş göze göz isteriz. Ancak inanlı kişi, Rab İsa’yla öyle bir ilişki içinde olmalıdır ki, sonuçta doğaüstü bir şekilde tepkide bulunabilsin. Başka bir deyişle, Mesih inanlısı herkese sevgi göstermeli, iyilik etmelidir. 5:16 Mesih inanlısı en zor zamanlarında bile sürekli sevinç içinde olmalıdır; çünkü Mesih onun sevincinin kaynağıdır. Ayrıca her şey İsa Mesih’in denetimindedir. İncil’in Türkçe çevirisindeki en kısa ayet “İsa ağladı”, Grekçe’de ise “Her zaman sevinin”dir. 5:17 Dua, Mesih inanlısının sürekli yaptığı bir şey olmalıdır. Ancak bu onun, yapması gereken işleri bırakıp durmadan dua edeceği anlamına gelmez. Mesih inanlısı normalde düzenli olarak dua etmeli, özel sorunlar ortaya çıktığında ayrıca yalvarışta bulunmalı ve dua yoluyla Rab’le sevinç dolu bir ilişki içinde bulunmalıdır. 5:18 Tanrı’ya şükretme imanlının doğal davranışı olmalıdır. Eğer Romalılar 8:28 doğruysa, her durumda ve her şey için Rab’be şükredebilmeliyiz. Bunu yaptığımız sürece de günaha göz yummamış oluruz. Bu üç iyi alışkanlık, imanlılar topluluğunda her zaman geçerlidir. Çünkü bunlar, Tanrı’nın Mesih İsa’da bizim için istediğini temsil eder. Mesih İsa’da sözcükleri O’nun bunları bize dünyadaki hizmeti sonrasında öğrettiğini ve öğrettiğinin de canlı örneği olduğunu anımsatır. O, hem öğreterek hem de örnek olarak, Tanrı’nın sevinç, dua ve şükürle ilgili isteğini açıkladı. 5:19 Bu ve izleyen üç ayet daha çok topluluk içindeki davranışlarla ilgilidir. Ruh’u söndürmek demek O’nun aramızdaki işini sınırlamak, engellemek demektir. Günah, Ruh’u söndürür. Gelenekler, insanların tapınmayla ilgili koyduğu kurallar ve uyumsuzluk da Ruh’u söndürür. Birisi şöyle demişti: “Soğuk bakışlar, kibirli sözcükler, sessizlik, bile bile aldırmama Ruh’u söndürmede çok etkili olur.” Ryrie, bireyde olsun, toplulukta olsun çalışmasının engellendiği her durumda Ruh’un söndürülmüş olduğunu belirtir. 5:20 Bu ayeti bir öncekiyle bağlantılı olarak düşündüğümüzde, peygamberlik sözlerini küçümsediğimizde de Ruh’u söndürmüş olduğumuz görülür. Diyelim ki, bir kardeş vaaz ederken yakışıksız bir şey söyledi. Eğer onu çok aşırı utandıracak biçimde eleştirirsek, Ruh’u söndürmüş oluruz. Yeni Antlaşma’da peygamberlik etmek, Tanrı’nın sözünü söylemek demekti. Peygamberlere vahyedilen sözler bizim için Kutsal Kitap’ta kaydedilip korunmuştur. Öte yandan peygamberlik etmek, Kutsal Kitap’ta örneklendiği gibi, Tanrı’nın düşüncesini duyurmak anlamına da gelir. 5:21 İşittiklerimizi sınamalı ve iyi, samimi ve gerçek olana sımsıkı tutunmalıyız. Her çeşit vaazı ve öğretişi sınarken temel alacağımız kaynak Tanrı’nın sözüdür. Zaman zaman Ruh’un değişik kardeşler aracılığıyla konuştuğu yerlerde bunun kötüye de kullanıldığı olacaktır. Ancak bu kötüye kullanmaların çözümü, Ruh’u söndürmek değildir. Dr. Denney’nin yazdığı gibi:
5:22 Her çeşit kötülükten kaçının, sahte öğretiş ve peygamberliklerden kaçınma anlamına gelebileceği gibi, genel olarak kötülük anlamına da gelebilir. A.T. Pierson 16-22’nci ayetlerde Mesih inanlısı için yedi ayrı düşünüş biçimi olduğunu belirtir:
IV. SELANİKLİLER’E SON SELAMLAR (5:23-28)5:23 Şimdi Pavlus, Mesih inanlılarının kutsal kılınması için dua ediyor. Esenliğin kaynağı Tanrı’dır. Nicelik ise, tümüyle sözcüğüyle belirtilir ve “tüm varlığınız” anlamına gelir. Bazıları bu ayeti, bu kutsallığa her imanlının tam olarak ulaşıp bu dünyada mükemmel ve günahsız olabileceği savını desteklemek için kullanır. Ancak Pavlus, esenlik kaynağı olan Tanrı’nın kendisi, sizi tümüyle kutsal kılsın diye dua ederken, bunu kastetmiyordu. Günahlı doğanın yok olması için değil, kutsallığın, varlığın tüm yönlerini (ruh, can, beden) içermesi için dua ediyordu. KUTSAL KILINMA ÜZERİNE ARASÖZYeni Antlaşma’da kutsal kılınmanın dört evresi söz konusudur: İman etme öncesi, konuma bağlı, gelişen ve mükemmel kutsallık.
Elçi ayrıca Selanikliler’in korunması için de dua ediyor. Bu korunma kişiyi tümüyle (ruh, can ve beden olarak) içermektedir. Sıralamaya da dikkat edin. İnsanlar daima beden, can ve ruh derken, Tanrı ise ruh, can ve beden der. Yaratlışta en önemli olan ilk önce ruh, son olarak da bedendi. Günah bu sırayı bozdu, dolayısıyla insanlar bedenleri için yaşayıp ruhlarını ihmal ediyorlar. Biz de birbirimiz için dua ederken, ruhsal konuları fiziksel gereksinimlerin önüne koymalı, yani Kutsal Kitap’taki sırayı izlemeliyiz. Bu ve diğer ayetlerden, ruh, can ve beden olmak üzere üç öğeden oluşan varlıklar olduğumuz açıkça anlaşılır. Ruh’umuz, Tanrı’yla ilişki kurmamızı sağlar. Canımız duygularımız, isteklerimiz ve eğilimlerimizle ilgilidir (Yu.12:27). Bedenimiz de kişiliğimizin içinde barındığı konut olmaktadır (2Ko.5:1). Tüm öğelerimizin eksiksiz ve sağlam olarak korunması gerekir. Bir yorumcu korunma konusunda gerekli olan noktaları şöyle sıralıyor:
Bazıları kurtulmamış kişilerin ruhlarının olmadığını bile iddia etmiştir. Bunun nedeni belki de onların ruhsal olarak ölü oldukları gerçeğiydi (Ef.2:1). Ancak ruhsal olarak ölü olmak, ruhun olmadığı anlamına gelmez. Tanrı’yla ilişki açısından ölü oldukları anlamına gelir. Ruhları, büyücülükle uğraşanlarınki gibi, son derece canlı olabilir, ama Tanrı’yla ilişki söz konusu değildir. Lenski şu uyarıyı yapar:
Pavlus’un duası şu şekilde devam ediyor; Tanrı sizi tümüyle, her yönden kutsal kılsın ve korusun ki, Rab İsa Mesih’in gelişinde kusursuz durumda olabilesiniz. Bu, Mesih’in ikinci gelişinden sonraki yargı kürsüsünü çağrıştırmaktadır. O zaman geldiğinde, Mesih inanlısının yaşamı, hizmeti ve tanıklığı gözden geçirilecek ve hak ettiği ödülü alacak. 5:24 4:3’üncü ayette de gördüğümüz gibi Tanrı bizim kutsal olmamızı istemektedir. O, bizi kendi önünde kusursuz olmaya çağırdı. Bizde başladığı işi bitirecektir (Flp.1:6). Bizi çağıran Tanrı güvenilirdir. 5:25 Pavlus imanlılardan dua istiyor. O her zaman duaya gereksinim duydu, biz de duymalıyız. Diğer imanlılar için dua etmek konusunda tembellik etmek günahtır. 5:26 Ardından kardeşlerin kutsal öpüşle selamlanmasını istiyor. O dönemde bu uygun bir selamlaşma şekliydi. Bazı ülkelerde bugün de geleneksel olarak erkekler erkekleri kadınlar kadınları öper. Bazı yerlerde ise kadınlar erkekleri öper. Ancak çoğu kez bu da kötüye kullanıldı ve terk edilmesi gerekti. Öpme, Rab’bin ya da elçilerin şart koştuğu bir şey değildi. Öpmenin cinsel anlamlar içerdiği toplumlarda Kutsal Kitap, diğer selamlama biçimlerini önerir. Kutsal Ruh, öpüşün kutsal olmasında ısrar ederek bu tür sorunları önler. 5:27 Elçi bu mektubun bütün kardeşlere7 okunmasında ısrar eder. İki noktayı burada belirtmekte yarar vardır:
Denny şunları belirtir:
25-27’nci ayetlerde başarılı bir iman yaşamının üç yönü belirtilmektedir: 1) Dua (25’inci ayet), 2) Diğer imanlı kardeşleri sevme (26’ncı ayet), 3) Kutsal Kitap’ı okuyup öğrenme (27’nci ayet). 5:28 Pavlus mektubunu kendine özgü üslupla bitirir. Selanikliler’e ilk mektubuna lütufla başlamıştı, şimdi yine lütufla bitiriyor. Elçiye göre Mesih inancı baştan sona dek lütuftur. Amin. DÜZELTMENİN NOTU:Okuyucunun bu görüşün diğer görüşlerle farklılıklarını daha kolay anlayabilmesi için onun ana hatlarını çizmemiz yerinde olur. Bay MacDonald dahil olmak üzere Rab’bin ikinci gelişiyle ilgili BÜYÜK SIKINTI DÖNEMİ ÖNCESİ GELİŞ GÖRÜŞÜ’nü savunan yorumcular Kutsal Kitap’ta şöyle bir program ve zamanlamanın ön görüldüğünü öğretirler:
Bu görüş genellikle aşağıdaki çizelgeye benzer çizimlerle açıklanır: |
Kutsal Kitap1 Kardeşler, bu olayların zamanı ve tarihi konusunda size yazmaya gerek yoktur. |
1. 5:10’da geçen “uyanık” ile 5:6’da geçen “ayık” sözcükleri özgün dilde aynı kökten gelir. 5:6-7’de geçen “uyku” sözcüğü “ruhsal tembellik, aldırmazlık” anlam-larına gelen katheudo’dan gelmektedir (Arndt ve Gingrich). 4:13-15’de geçen “göz-lerini yaşama kapamak” ise koimao’dan gelmektedir.
2. James Denny, The Epistles to Thessalonians, sf.205.
3. Kilise ihtiyarlarıyla ilgili ayrıntılı bilgi için, 1.Timoteos 3:1-7 ve Titus 1:5-9 üzerine olan yorumlara bakınız.
4. Denney, Thessalonions, sf.244.
5. Arthur T. Piorsan, daha fazla bilgi mevcut değildir.
6. R.C.H. Lenski, The Interpretation of St. Paul’s Epistles to the Colossions, to the Thessalonians, to Timothy, to Titus and Philemon, sf.364.
7. Bazı metinlerde “kutsal” sözcüğü bulunur.
8. Denney, Thessalonians, sf.263, 264 .