
Elçilerin Bölüm 2 | ||
Ç. Pentikost Günü ve Topluluğun (Kilisenin) Doğuşu (2:1-47)2:1 Kutsal Ruh’un verilişini simgeleyen Pentikost Bayramı, Mesih’in dirilişinden elli gün sonraydı. Bu özel Pentikost gününde öğrenciler bir arada bulunuyorlardı. Konuşmalarının konusu Pentikost bayramını işleyen Eski Antlaşma metinleri olmuş olabilir (örneğin, Lev.23:15,16). Belki de 133. Mezmur’u söylüyorlardı:
2:2 Ruh, sesle, görüntüyle ve yaşanan mucizelerle geldi. Gökten gelen ve evi tümüyle dolduran ses, güçlü bir yeli andırıyordu. Yel, Kutsal Ruh’un egemenliğini, kestirilemeyen işlerini anlatır (yağ, ateş, su gibi akışkanlara benzetilir). 2:3 Görünen manzara, öğrencilerin üzerine inen ateşe benzer dillerdi. Ateşten diller değil, ateşe benzer diller olduğunu söylüyor. Bu olağanüstü olay, ateş vaftiziyle karıştırılmamalıdır. Kutsal Ruh’un ve ateşin vaftizinden birlikte söz edilmesine (Mat.3:11,12; Luk.3:16, 17) karşın, bu ikisi farklı olaylardır. Birincisi bereketin vaftizi iken, ikincisi yargının vaftizidir. Birincisi imanlıları etkiledi, ikincisi imanlı olmayanları etkileyecektir. Birincisi imanlıların üzerine inerek onlara yetki verdi ve topluluk kuruldu. İkincisiyle imanlı olmayanlar mahvedilecektir. Vaftizci Yahya karışık bir gruba (tövbe eden ve etmeyenler, Matta 3:6,7’ye bakınız) hitap ederken, Mesih’in onları Kutsal Ruh ve ateşle vaftiz edeceğini (Mat.3:11) söyledi. Yalnızca gerçekten tövbe etmiş olanlara konuşurken (Mar.1:5) Mesih’in onları Kutsal Ruh’la vaftiz edeceğini (Mar.1:8) söyledi. O zaman Elçilerin İşleri 2:3’deki ateşten dillere benzer şeylerin anlamı nedir? Diller, şüphesiz konuşmayı ve elçilerin o anda almak üzere oldukları, başka dillerle konuşma armağanını belirtir. Ateş, bu armağanın kaynağı olarak Kutsal Ruh’u belirtebilir ve ardından gelecek cesur, ateşli, hararetli vaazı da tanımlayabilir. Hararetli ifadesi özellikle uygun görünüyor, çünkü hararet Ruh’la dolu yaşamın normal koşulu ve kaçınılmaz sonucunun tanıklığıdır. 2:4 Kutsal Ruh’la dolmanın ardından, Pentikost’a ilişkin yaşanacak mucize, bilinmeyen dillerle konuşmaydı. Tanrı’nın Ruh’u şimdiye kadar öğrencilerle birlikteydi, ama şimdi onların içinde yerini aldı (Yu.14:17). Ayet, Ruh’un insanlarla olan temasında önemli bir dönüm noktasını belirtir. Eski Antlaşma’da Ruh insanların üzerine geldi, ama yerleşen Ev Sahibi olarak değil (Mez.51:11)! Pentikost gününün başlamasıyla, Tanrı’nın Ruh’u insanlarla birlikte kaldı; O kalmak için geldi (Yu.14:16). Pentikost gününde Kutsal Ruh yalnızca imanlıların içinde yerleşmekle kalmayıp onları Kendisiyle doldurdu da! Kurtulduğumuz anda Tanrı’nın Ruhu içimize yerleşir, ama Ruh’la dolmak için Tanrı’nın sözünü çalışmalı, söz üzerinde derin düşünerek, dua ederek zaman geçirmeli ve Rab’be itaat ederek yaşamalıyız. 2 Eğer Ruh’un doluluğu bugün kendiliğinden garantilenmiş olsaydı, “Ruh’la dolu olun” diye yüreklendirilmezdik (Ef.5:18). Kutsal Ruh’un Pentikost günündeki gelişi, imanlıları Mesih’in bedeni olan kilise haline getirdi. “İster Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh’ta vaftiz edildik ve hepimizin aynı Ruh’tan içmesi sağlandı” (1Ko.12:13). Bundan sonra iman eden Yahudiler ve diğer uluslar, İsa Mesih’te yeni bir insan ve aynı Bedenin üyeleri olacaklardı (Ef.2:11-22). Öğrenciler Kutsal Ruh’la doldular, Ruh’un onları konuşturduğu yabancı dillerde konuşmaya başladılar. Bunu izleyen ayetlerden, onlara hiç öğrenmemiş oldukları yabancı dilleri konuşmak için mucizevi bir güç verildiği bellidir. Bu, karışık ya da heyecanla söylenen sözler değil, o zaman dünyanın değişik yerlerinde kullanılan belirli dillerdi. Bu diller armağanı, Tanrı’nın elçilere öğrettiği gerçeğin bildirisine tanıklık etmeleri için kullandığı belirti ya da harikalardan biridir (İbr.2:3,4). O zaman Yeni Antlaşma henüz yazılmamıştı. Şimdi Tanrı sözünün tamamına yazılı olarak sahip olduğumuz için, belirti armağanlarına olan gereksinim büyük oranda azalmıştır (elbette ki, Tanrı’nın egemen Ruhu isterse bunları hâlâ kullanabilir). Dillerin Pentikost gününde gelmesi, Ruh’un armağanı ile birlikte verileceğini kanıtlamak için kullanılmamalıdır. Eğer durum böyle ise, aşağıdaki durumlarda neden dillerden söz edilmiyor.
Elçilerin İşleri’nde dillerle konuşma armağanının bulunduğu diğer yerler şunlardır:
Bu ayeti geçmeden önce, Kutsal Ruh’la vaftiz sayısı ve sonuçları konusunda Kutsal Kitap öğrencileri arasında var olan değişik görüşlere işaret etmeliyiz. Sıklığı açısından bazıları şuna inanır:
Kişilerin yaşamlarındaki etkisine gelince, bazıları bunun “lütfun ikinci işi” olduğunu, Rab’be iman ettikten sonra gerçekleşip hemen hemen tam kutsallıkla sonuçlandığını düşünür. Bu görüş Kutsal Yazılarca desteklenmez. Daha önce söz edilmiş olduğu gibi, Kutsal Ruh’la vaftiz imanlılarda şu etkileri yaratır:
2:5-13 Pentikost gününü kutlamak için diğer ülkelerden gelen dindar Yahudiler Yeruşalim’de toplanmıştı. Olup bitenler konusundaki söylentiyi işittiklerinde, elçilerin kaldığı evde toplandılar. Şimdi olduğu gibi, o zaman da Tanrının Ruh’u çalıştığında insanları kendine çekiyordu. Kalabalık eve vardığında, elçiler zaten bilinmeyen dillerde konuşuyorlardı. Ziyaretçiler şaşkınlık içinde Celileli öğrencilerin çeşitli dillerde konuştuklarını işittiler. Mucize, işitenlerde değil, konuşanlarda gerçekleşmişti. Kalabalık arasındaki ya doğuştan ya da sonradan Yahudi olanlar, doğudan ya da batıdan, kuzeyden ya da güneyden gelenler, her biri Tanrı’nın yüce işlerinin anlatılışını kendi ana dillerinde işittiler. 6’ncı ve 8’inci ayetlerde geçen dil sözcüğü “lehçe, ağız” anlamındadır. Pentikost’ta verilen dillerle konuşma armağanının bir amacının, müjdenin, değişik diller konuşan kişilere aynı anda açıklanması olduğuna yaygın olarak inanılır. Örneğin bir yazar, “Tanrı, Yasasını bir dilde bir ulusa verdi, ama müjdesini tüm dillerde bütün uluslara verdi” der. Ancak, metin bunu doğrulamıyor. Dillerle konuşanlar Tanrı’nın büyük işlerini açıklıyorlardı (2:11). Bu, İsrail halkında hayret ve şaşkınlık uyandırması için amaçlanmış bir belirtiydi (1Ko.14:21,22). Petrus, bunun tam aksine, müjdeyi dinleyicilerin çoğunun anlayabileceği bir dilde paylaştı (vaaz etti). Ziyaretçiler arasında dillere gösterilen tepki değişikti. Bazıları derin bir ilgi gösterirken, bazıları da elçileri taze şarabı fazla kaçırmakla suçladı. Öğrenciler, gerçekten güçlerinin ötesinde olan bir etki altındaydılar, ama bu şarabın değil, Kutsal Ruh’un etkisiydi. Tövbe etmemiş kişiler, olağanüstü ruhsal olayları doğal yoldan açıklama eğilimindedirler. Bir keresinde, Tanrı’nın sesi gökten işitildiğinde, bazıları bunun gök gürlemesi olduğunu söyledi (Yu.12:28,29). Şimdi ise iman etmeyenler, Ruh’un gelişinin neden olduğu canlılığı, alayla taze şaraba bağlayarak açıkladılar. Schiller bu konuda şunları söyler: “Dünya, parlayan her şeyi karartmak, yüceltilenleri de aşağı çekip yerin dibine batırmaktan hoşlanır.” 2:14 Yemin ve lanetle Rabbini inkar etmiş olan öğrenci, şimdi kalabalığa hitap etmek için öne çıkmaktadır. Artık korkak ve kararsız olmayan izleyici, aslan gibi güçlü olmuştur. Farklılığı yaratan Pentikost’tu. Petrus şimdi Ruh’la doludur. Filipus Sezariyesi bölgesinde Rab, Göklerin Egemenliğinin anahtarlarını Petrus’a vereceğini vaat etmişti (Mat.16:19). Burada, Elçilerin İşleri 2’de kapıyı Yahudilere açmak için anahtarları kullandığını (ayet 14) görüyoruz. Daha sonra, 10. bölümde, kapıyı diğer uluslara da açacaktır. 2:15 Elçi önce, günün olağanüstü olaylarının taze şarabın sonucu olmadığını açıklar. Saat daha sabahın dokuzuydu ve bu erken saatte bu kadar çok kişinin sarhoş olması gerçekten hiç duyulmamış bir şey olurdu. Hem de Yahudiler, bayram günü sabah saat 10’a ya da öğlene kadar, günlük sununun sunulması nedeniyle, yeme ve içmeden kaçınarak havranın işleriyle ilgilenirlerdi. 2:16-19 Gerçek açıklama, Yoel peygamber tarafından bildirildiği gibi, Tanrı’nın Ruhu’nun dökülmüş olmasıydı (Yoe.2:28). Aslında, Yoel peygamberin peygamberliği Pentikost olaylarıyla tam anlamıyla yerine gelmedi. 17-20 ayetlerinde tanımlanan olağanüstü şeylerin çoğu o zaman gerçekleşmedi. Ancak, Pentikost’ta gerçekleşen, Rab’bin büyük ve görkemli gününden önceki son günlerde olacakların, önceden tadına varılmasıydı. Eğer Pentikost, Yoel’in peygamberliğini yerine getirmiş olsaydı, sonradan neden İsrail, çarmıha gerdiği Kişiyi kabul ettiği takdirde, O’nun geri gelip Rab’bin gününü getireceğine dair bir vaat (söz) (3:19) verilsin? Yoel’den yapılan alıntı, bir Kutsal Kitap peygamberliğinin bir kez kısmen, ve daha sonra tamamının yerine geldiğini gösteren iki örnektir. Pentikost’ta, Tanrı’nın Ruhu döküldü, ama bilinen anlamda tüm bedene değil. Peygamberliğin yerine gelmesi Büyük Sıkıntı döneminin sonunda olacaktır. Mesih’in görkemli dönüşünden önce gökte harikalar ve yeryüzünde belirtiler olacaktır (Mat.24:29,30). Bundan sonra Rab İsa Mesih, düşmanlarını yok etmek ve egemenliğini kurmak için yeryüzünde görünecektir. Bin yıllık yönetiminin başlangıcında, Tanrı’nın Ruhu tüm insanların, Yahudi ve diğer ulusların üzerine dökülecek ve bu durum Bin Yıllık dönemin büyük bir bölümünde etkin olacaktır. Ruh’un değişik armağanları, cinsiyet, yaş ya da sosyal statü göz önüne alınmaksızın verilecektir. Bilginin alındığını belirten görümler, düşler ve bildirisini diğerlerine söyleyen peygamberlik olacaktır. Böylece, vahyin ve iletişimin armağanları göz önünde olacaktır. Bütün bunlar Yoel’in son günler olarak tanımladığı zamanda olacaktır (ayet 17). Bu, elbette ki kilisenin değil, İsrail’in son günlerini belirtir. 2:20 Gökteki doğaüstü belirtilerin Rab’bin günü gelmeden önce olacağı açıkça belirtilmektedir. Bu kapsamda Rab’bin günü, düşmanlarını yok etmek için güç ve büyük görkemle egemenlik sürmek üzere, yeryüzüne geleceği kişisel dönüşüne işaret eder. 2:21 Petrus, Yoel’den yaptığı alıntıyı Rab’be yakaran herkes kurtulacaktır vaadiyle bitirir. Bu, Rab’be iman prensibiyle herkese kurtuluş sunulduğuna ilişkin tüm zamanlar için geçerli olan bir müjdedir. Rab’bin adı, Rab’bin olduğu her şeyi içine alan bir ifadedir. Bu nedenle O’nun adını çağırmak, imanın gerçek hedefi ve kurtuluşun tek yolu olarak, O’nun kendisini çağırmaktır. 2:22-24 Ama Rab kimdir? Petrus, daha sonra, onların çarmıha germiş olduğu İsa’nın, hem Rab hem de Mesih olduğunu bildirecektir. Önce İsa’nın yaşamını, sonra ölümünü, dirilişini, göğe çıkışını ve son olarak da Baba Tanrı’nın sağında yüceltilişini anlatır. Eğer, İsa’nın hâlâ Yahudiye’deki mezarda bulunduğu gibi bir görüşleri varsa, Petrus yakında onların bu düşüncelerini düzeltecektir! Öldürdükleri Kişinin cennette olduğu onlara söylenmeli ve Rab’bi önemsemelidirler. Elçinin kanıtlarının akıcılığına dikkat edin: Nasıralı İsa, Tanrı’nın, kendisi aracılığıyla aranızda yaptığı birçok mucizelerle Tanrı’dan bir Kişi olarak gösterildi (ayet 22). Tanrı, önceden belirlenmiş amacı ve önbilgisi uyarınca O’nu Yahudi halkının eline teslim etti. Onlar da İsa’yı diğer uluslara (yasa tanımaz kişilere) çarmıha çivileyip öldürmeleri için verdiler (ayet 23). Tanrı ise, ölüm acılarına3son vererek O’nu ölülerin arasından diriltti. Çünkü ölümün O’nu tutsak etmesi olanaksızdı:
2:25-27 Davut, Mezmur 16’da, Rab’bin yaşamı, ölümü, dirilişi ve yüceltilmesine ilişkin peygamberliklerde bulunmuştu. Davut, O’nun yaşamını Babasıyla kesintisiz bir birlik içinde yaşamış Olan’ın sınırsız güveni olarak tanımladı. Yürek, dil, et ve kan: Tüm varlığı sevinç ve umutla doluydu. Ölümüne ilişkin ise Davut, Tanrı’nın O’nun canını ölüler diyarına terk etmeyeceğini ve Kutsalınınçürümesine izin vermeyeceğini önceden görerek yazdı. Bir başka deyişle, Rab İsa’nın canı, bedenden ayrılmış durumda bırakılmayacak ve bedeninin ayrılıp çürümesine izin verilmeyecekti (Bu ayet bedenden ayrılmış ruhların bir tür tutukevine gittiğini kanıtlamak için kullanılmamalıdır. Canı cennete gitti 4 –Luka 23:43– ve bedeni mezarda kaldı). 2:28 Rab’bin dirilişine gelince Davut, Tanrı’nın O’na yaşam yolunu göstereceğinden emindi. Davut, Mezmurlar 16:11’de, “Yaşam yolunu bana bildirirsin” diye yazdı. Petrus bunu, Elçilerin İşleri 2:28’de “Yaşam yollarını bana öğrettin” diye aktardı. Petrus gelecek zamanı, geçmiş zamana çevirdi. Diriliş tamamlanmış olduğundan, Kutsal Ruh’un onu, böyle yapması için yönlendirdiği açıktır. Kurtarıcı’nın şu andaki yüceliği Davut tarafından şu sözlerle önceden bildirildi: Varlığınla beni sevinçle dolduracaksın ya da Mezmur 16:11’de yazıldığı gibi, “Bol sevinç vardır senin huzurunda; sağ elinden mutluluk eksilmez.” 2:29 Petrus, Davut’un bu sözleri kendisi hakkında söylemiş olamayacağına kanıt gösterir, çünkü Davut’un bedeni çürümüştür. Mezarı, zamanın Yahudilerince iyi biliniyordu. Dirilmemiş olduğunu da biliyorlardı. 2:30,31 Davut, Mezmur’u yazdığında bir peygamber olarak konuşuyordu. Tanrı’nın, soyundan gelen birini diriltip, sonsuza dek tahtına oturtacağına söz vermiş olduğunu anımsadı. Davut bu kişinin Mesih olacağını ve öleceği halde canının bedeninden ayrı bırakılmayacağını ve bedeninin çürümeyeceğini anladı. 2:32,33 Petrus şimdi, Yahudi dinleyicilerini şoka uğratmış olan bildiriyi yineler. Davut’un peygamberlik ettiği Mesih, Nasıralı İsa idi. Tanrı O’nu ölülerin arasından diriltmişti; tüm elçiler O’nun dirilişinde görgü tanıkları olarak buna tanıklık edebilirlerdi. Dirilişinin ardından Rab İsa, Tanrı’nın sağına yüceltildi ve şimdi Kutsal Ruh, Baba tarafından vaat edilen olarak gönderilmiştir. Günün erken saatlerinde Yeruşalim’de olanların açıklaması buydu. 2:34,35 Davut, Mesih’in yüceltilişini de önceden bildirmemiş miydi? Mezmur 101:1’de kendisinden söz etmiyordu. Aksine Mesih’e, “Senin ayaklarının altına serinceye dek, sağımda otur” diyen Yahve’den alıntı yapıyordu (33-35. ayetlerin, Mesih’in yüceltilmesi ile düşmanlarını cezalandırmak ve egemenliğini kurmak arasındaki bekleyiş zamanını önceden bildirdiğine dikkat edin). 2:36 Şimdi bildiri bir kez daha, tüm ağırlığıyla Yahudi halkının üzerine iner. TANRI SİZİN ÇARMIHA GERDİĞİNİZ BU İSA’YI HEM RAB HEM MESİH YAPMIŞTIR. Bengel şöyle der: “Konuşmanın etkili sözü en son söylenir” – Sizin çarmıha gerdiğiniz BU İSA. Tanrı’nın Kutsanmış Olan’ını çarmıha germişlerdi ve Kutsal Ruh’un gelişi, İsa’nın gökte yüceltilmiş olduğunun kanıtıydı (Yu.7:39’a bakınız). 2:37 Kutsal Ruh’un inandırıcı gücü o kadar büyüktü ki, dinleyiciler hemen karşılıkta bulundular. Petrus’tan herhangi bir davet ya da rica gelmeden, “Ne yapmalıyız?” diye sordular. Soru, derin bir suçluluk duygusuyla yöneltilmişti. Şimdi, öldürmüş oldukları İsa’nın, Tanrı’nın biricik Oğlu olduğunu anladılar! İsa ölümden diriltilmiş ve şimdi gökte yüceltilmişti. Durum böyleyken, suçlu katiller yargıdan nasıl kaçabilirlerdi? 2:38 Petrus’un verdiği karşılık, günahlarının bağışlanması için tövbe etmeleri ve Mesih’in adıyla vaftiz olmaları gerektiğiydi. Önce, suçlarını kabul etmeli ve karşı durdukları Tanrı’nın tarafına geçerek tövbe etmeliydiler. Sonra da günahlarının bağışlanması için vaftiz olmalıydılar. İlk bakışta, bu ayet, kurtuluşun vaftizle olduğunu öğretir gibi görünür ve birçokları bunun bu anlama geldiğinde ısrar ederler. Aşağıdaki nedenlerden dolayı böyle bir yorum yapmak olanaksızdır:
Günahlarının bağışlanması için vaftiz olmaları gerektiğinin yalnızca Yahudilere söylendiğine dikkat etmek gerekir (Elç.22:16). Bu metni anlamanın sırrının, bu gerçekte bulunduğuna inanıyoruz. İsrail ulusu, yücelik Rab’bini çarmıha germişti. Yahudi halkı, “O’nun kanının sorumluluğu bizim ve çocuklarımızın üzerinde olsun!” diye haykırmışlardı (Mat.27:25). Böylece İsrail halkı, Mesih’i öldürme suçunu üstlendiler. Şimdi bu Yahudilerden bazıları hatalarını anladılar. Tövbe ederek, Tanrı’ya karşı olan günahlarını itiraf ettiler. Rab İsa’ya Kurtarıcıları olarak güvenerek (iman ederek) yenilendiler ve günahlarının sonsuz bağışını aldılar. Su vaftiziyle (herkesin içinde) kendilerini Rab’bi çarmıha germiş olan ulustan ayırdılar ve O’nunla bir oldular. Vaftiz, böylece Mesih’i reddetme konusunda işledikleri günahtan (aynı zamanda tüm günahlarından) temizlenmiş olduklarının belirtisi oldu. Bu, onları Yahudi temelinden alıp İsa Mesih imanı (Hıristiyan) temeline koydu. Ama onları vaftiz olmak kurtarmadı. Bunu yalnızca Mesih’e olan iman sağlayabilirdi. Bundan farklı bir öğretiş, kabul edilene ters düşen bir müjde olur ve bu nedenle, bildiren lanetlenilir (Gal.1:8,9). Ryrie, günahların bağışlanması için vaftiz olmanın alternatif yorumunu şöyle yapar:
Petrus onlara, tövbe ettikleri ve vaftiz oldukları takdirde Kutsal Ruh armağanını alacakları güvencesini verdi. Bugün, bu sıralama bize uygulansın diye ısrar etmek, Tanrı’nın kilisenin (topluluğun) ilk günlerindeki yöntemlerini yanlış yorumlamaktır. H.P.Barker’in The Vicar of Christ’ta ustalıkla belirttiği gibi, Elçilerin İşleri’nde, imanlıların dört topluluğu vardır ve Kutsal Ruh’un isteğine bağlı olarak, olayların sırası her durumda farklıdır. Burada, Elçilerin İşleri 2:38’de Yahudi imanlılar hakkında bilgi verilir. Onlar için sıra şöyleydi:
Samiriyelilerin Rab’be gelişi, Elçilerin İşleri 8:14-17’de yazılıdır. Orada meydana gelen olaylar ise şöyledir:
Elçilerin İşleri 10:44-48’de diğer ulusların Rab’be gelişi görülür.
Diğer imanlılar topluluğu ise, Elçilerin İşleri 19:1-7’de Vaftizci Yahya’nın öğrencilerinden oluşur:
Bu, Elçilerin İşleri’nde dört kurtuluş yolu olduğu anlamına mı gelir? Elbette ki değil. Kurtuluş, daima Rab’be olan imana bağlıydı, halen bağlıdır ve bağlı olacaktır. Ama Elçilerin İşleri’nde kayıtlı geçiş dönemi sırasında Tanrı, Kutsal Ruh’un alınmasına ilişkin olayları, bize açıklamadığı nedenlerden dolayı değiştirmeyi tercih etti. O zaman bugün, bize bu yöntemlerden hangisi uygulanıyor? İsrail, Mesih’i ulus olarak reddetmiş olduğundan, Yahudi halkı sahip olabilecekleri özel ayrıcalıkları ceza olarak kaybetmiştir. Tanrı bugün, diğer uluslardan kendi adı için bir halkı çağırıyor (Elç.15:14). Bu nedenle bugün için Elçilerin İşleri 10’da bulunan sıralama şöyledir:
Bugün bu sıralamanın herkese, hem Yahudilere hem de diğer uluslara uygulanması gerektiğine inanıyoruz. Bu uygulama ilk anda keyfi görülebilir. “Elçilerin İşleri 2:38’deki Yahudilere uygulanan sıralama ne zaman sona erdi ve Elçilerin İşleri 10:44-48’deki sıralama ne zaman başladı?” diye sorulabilir. Kesin bir tarih elbette ki verilemez. Ama Elçilerin İşleri, müjdenin önce Yahudilere gidişini, Yahudiler tarafından tekrar tekrar reddedilmesini ve diğer uluslara gönderilmesini basamaklı bir geçiş olarak gösterir. Elçilerin İşleri’nin sonuna doğru İsrail ulusu çoğunlukla bir tarafa bırakılmıştır. İman etmedikleri için, Tanrı’nın halkı olarak herhangi bir talepte bulunma hakkını kaybetmişlerdi. Kilise Çağı sırasında, diğer uluslar ile aynı sınıfa konulacak ve kendilerine Tanrı’nın diğer uluslar için Elçilerin İşleri 10:44-48’de ana hatları çizilen düzeni uygulanacaktı. 2:39 Petrus, daha sonra, Kutsal Ruh vaadinin onlara, çocuklarına (Yahudi halkı) ve uzakta olanların hepsine (diğer uluslara), Tanrı’nın çağıracağı herkese yönelik olduğunu anımsatır. “O’nun kanının sorumluluğu bizim ve çocuklarımızın üzerinde olsun” demiş olanlara, Rab’be iman ederlerse onlar ve çocukları için lütuf güvencesi verilir. Bu ayet sık sık, imanlı ailelerin çocuklarına antlaşma ayrıcalıklarının garantilendiğini ya da kurtulduklarını öğretmek amacıyla yanlış bir şekilde kullanılmaktadır. Spurgeon buna şu şekilde karşılık verir: Tanrı’nın Kilisesi “bedenden doğanın beden, Ruh’tan doğanın Ruh olduğunu” bilmeyecek mi? “Kirliden kim temiz bir şey çıkarabilir?” Yeni Antlaşma’da Tanrı’nın oğulları hakkında şunlar yazılıdır: “Ne kandan ne bedenin isteğinden ne de insanın istediğinden doğdular, tersine, Tanrı’dan doğdular.” 6 Şuna dikkat etmek önemlidir: Vaadin sadece size ve çocuklarınıza değil, uzakta olanların hepsine, Tanrımız olan Rab’bin kendine çağıracağı herkese yönelik olmasıdır. Müjdenin daveti “kim olursa olsun” herkese yöneliktir. 2:40 Bu bölümde Petrus’un bildirisinin (mesajının) hepsi kayıtlı değildir, ama Hatırlatıcının söylediklerinin özü, Yahudi dinleyicilerinin, kendilerini Rab İsa’yı reddedip öldürmüş olan sahtekâr, sapık kuşaktan kurtarmaları gerektiği idi. Bunu, İsa’yı Mesih ve Kurtarıcı olarak kabul ederek ve Hıristiyan vaftizi aracılığıyla suçlu İsrail ulusuyla artık bağlantıları kalmadığını açıkça göstererek yapabilirlerdi. 2:41 Petrus’un sözünü Rab’bin sözü olarak sevinçle7benimsediklerinin kanıtı olarak vaftiz olmayı arzulayanlar öne çıktılar. O gün imanlıların arasına yaklaşık üç bin kişi katıldı. Eğer Kutsal Ruh hizmetinin en iyi kanıtı canların tövbesiyse, o zaman Petrus’un hizmeti kesinlikle Kutsal Ruh’tandı. Celileli balıkçı, şüphesiz Rab İsa’nın, “Sizleri insan tutan balıkçılar yapacağım” (Mat. 4:19) sözlerini anımsamıştır. Kurtarıcı’nın şu sözlerini de anımsamış olabilir: “Size doğrusunu söyleyeyim, benim yaptığım işleri bana iman edenin kendisi de yapacak; hatta daha büyüklerini de yapacaktır. Çünkü ben Baba’ya gidiyorum” (Yu.14:12). Rab’be gelenlerin sayısının özenle kaydedilişine dikkat etmek öğretici olabilir: Yaklaşık üç bin kişi. Rab’bin tüm hizmetçileri, Mesih için olan kararlarını çizelgeye dönüştürürken buna benzer bir tedbiri uygulayabilirler. 2:42 Gerçek, sürekliliği ile kanıtlanır. Rab’be gelen bu kişiler, açıkladıkları imanlarının gerçekliğini, aşağıda belirtilenleri yapmayı sürdürerek kanıtladılar.
2:43 Herkesi bir korku sarmıştı. Kutsal Ruh’un büyük gücü öylesine belliydi ki, yürekler sustu ve boyun eğdi. Elçilerin aracılığıyla birçok harikaların ve belirtilerin gerçekleştiğini görünce, şaşkınlıkla doldular. Harikalar, şaşkınlık ve hayranlık uyandıran mucizelerdi. Belirtiler, öğretip eğitmek için planlanan mucizelerdi. Bir mucize hem bir harika hem de bir belirti olabilirdi. 2:44,45 İmanlılar daima bir arada bulundular ve her şeyi ortaklaşa kullandılar. Tanrı’nın sevgisi yüreklerini o kadar çok doldurdu ki, sahip oldukları şeylere “bu benimdir” diye bakmadılar (4:32). Toplulukta ne zaman bir ihtiyaç olsa, mallarını sattılar ve gelirini dağıttılar. Bundan dolayı eşitlik vardı.
Bugün birçokları, ilk imanlıların bu uygulamasını izlememize gerek olmadığını belirtir. Bir başkası da, komşularımızı kendimiz gibi sevmememiz gerektiğini öne sürebilir. Kişinin malını paylaşması olayı Kutsal Ruh’la dolu yaşamların kaçınılmaz meyvesiydi. Bu konuyla ilgili olarak şu söz kayda değer: “Gerçek bir imanlı, başkaları çok az şeye sahip olduğunda çok fazla şeye sahip olmaya katlanamazdı.” 2:46 Bu ayet, Pentikost’un inanç yaşamı ve ev yaşamındaki etkisini açıklar. İnançyaşamına değindiğimizde, ilk inanlıların Yahudi kültüründen geldiklerini anımsamalıyız. O zamanki kilisenin varlığına karşın, Yahudi tapınağıyla olan bağlar hemen kesilmedi. Yahudiliğin etkisinden kurtulma süreci, Elçilerin İşleri dönemi boyunca devam etti. Böylece imanlılar, Eski Antlaşma’nın okunduğu ve açıklandığı tapınaktaki9 toplantılara katılmaya devam ettiler. Buna ek olarak, 42. ayette sıralanan faaliyetler için evlerde toplandılar. Ev yaşamına gelince, ekmek bölüp içten bir sevinç ve sadelikle yemek yediklerini okuruz. Buradaki ekmek bölmenin düzenli olarak yenen yemeği belirttiği açıkça görülür. 2:47 Yaşam, karanlığın gücünden kurtulup Tanrı’nın Oğlu’nun sevgisinin egemenliğine girmiş olanlar için bir tapınma ilahisi ve şükür mezmuru oldu. Başlangıçta imanlılar tüm halkın beğenisini kazandılar. Ama bu uzun sürmeyecekti. İsa Mesih imanının doğası öyle bir şeydir ki, kaçınılmaz olarak insan yüreğinin nefretini ve zıtlaşmasını harekete geçirir. Kurtarıcı, öğrencilerini kendileri hakkında söylenen iyi sözlerden kaçınmaları için uyarıp (Luk.6:26) onlara zulüm ve sıkıntı vaat etti (Mat.10:22,23). Bu beğeni, yakında yerini amansız bir karşı koymaya bırakacak olan anlık bir dönemdir. Rab de her gün yeni kurtulanları onların arasına katıyordu. İmanlı topluluğu her gün kurtulanlarla büyüyordu. Müjdeyi duyanlar, İsa Mesih’i kabul etme konusunda sorumluydular. Rab’bin seçmesi ve katması insan sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Bu bölümde Kutsal Ruh’un dökülüşünü, Petrus’un toplanan Yahudilere yaptığı anılmaya değer konuşmayı, büyük bir kalabalığın Rab’be gelişini ve ilk imanlılar arasındaki yaşamın kısa bir tanımlamasını görmüş bulunuyoruz. Son kısmın mükemmel bir özeti, Brittanica Ansiklopedisi’nin 13. basımındaki ‘Kilise Tarihi’ makalesinde verilmiştir:
Sadece bu makaleyi okuyarak bile bugünkü kilisenin başlangıçtaki kuvvet ve dayanışmasından ne kadar uzaklaşmış olduğunu kavrayabiliriz. EV KİLİSESİ VE KİLİSEYİ DESTEKLEYEN KURUMLAR ÜZERİNE ARASÖZKilise (Grekçe ekklesia) sözcüğü ilk defa Elçilerin İşleri’nde (2:47) geçtiğinden 10, ilk imanlıların düşüncelerindeki kilisenin önemini düşünmek için ara veriyoruz. Elçilerin İşleri’nde ve Yeni Antlaşma’nın tamamındaki kilise, sık sık ev kilisesi (toplantısı) olarak adlandırılan topluluktu. İlk imanlılar özel kilise binalarından çok evlerde toplandılar. İnancın, özellikle kutsal yerlerden ayrıldığı ve evrensel yaşam yeri olan evde merkezleştiği söylenmiştir. Unger, evlerin imanlı toplantı yerleri olarak iki asır boyunca hizmet vermeye devam ettiğini söyler. 11 Özel evlerin kullanılmasının ruhsal bir görüş sonucu olmayıp daha çok ekonomik nedenlerden kaynaklandığını düşünebiliriz. Kilise binalarına alışık olduğumuz için, bunların Tanrı’nın isteği olduğunu sanırız. Bununla birlikte, birinci yüzyıl imanlılarının bizden daha bilge olduklarına inanmamız için birçok nedenimiz var. Birincisi, dünyada korkunç derecede önemli gereksinimler varken, İsa Mesih imanı ve sevgi vurgulamasıyla lüks binalara milyonlar harcamak arasında tutarsızlık bulunur. E.Stanley Jones bununla ilgili olarak şunları yazmıştır:
Haftada üç, dört ya da beş saatten fazla kullanılmayan pahalı binalara para harcamak, sadece zalimlik değil, tutumsuzluktur da. Bu kadar para harcayıp karşılığında kullanmak için çok az istekli olduğumuz bu mantıksız hayal dünyasına sürüklenmek için kendimize nasıl izin verdik? Modern inşaat programlarımız, kilisenin büyümesinin karşısındaki en büyük engellerden biri olmuştur. Hisse ve sermayelerdeki ağır ödemeler, önderlerin yeni kiliseler kurmak için gösterilen gayrete karşı direnmelerine neden oluyor. Herhangi bir üye kaybı, binanın ödemesi ve bakımı için gerekli geliri tehlikeye atacaktır. Doğmamış bir kuşak borçla yüklenir ve kilisenin tekrar oluşma umudu bastırılır. Kilise bilincinden yoksun olanları toplantılarımıza çekmek için etkileyici binalara sahip olmamızın gerekip gerekmediği sık sık tartışılır. Bunun dünyasal bir düşünce olması bir yana, Yeni Antlaşma’daki örneğini tamamen gözardı eder. İlk kilise toplantıları genellikle imanlılar içindi. İmanlılar elçilerin öğretişi, beraberlik, ekmek bölme ve dua için toplandılar (Elç.2:42). Müjdeyi, insanları Pazar günü yapılan toplantılara davet ederek değil, hafta boyunca ilişkide bulundukları kişilere tanıklık ederek bildirdiler. İnsanlar Rab’be gelince, beslenmek ve yüreklendirilmek için ev kilisesinin (toplantısının) sıcaklığı ve beraberliğine çağrıldılar. Bazen, insanların resmi kilise binalarındaki toplantılara katılmalarını sağlamak zordur. Hem resmiyete karşı güçlü bir tepki, hem de para yardımı için ricada bulunulma korkusu vardır. “Kilisenin istediği tek şey paranız” sözü yaygın bir şikayettir. Ancak bu kişilerin çoğu evdeki sohbetli bir Kutsal Kitap çalışmasına katılmaya isteklidir. Orada resmiyetten etkilenmeleri gerekmeden bu sıcak arkadaşlık ortamından zevk alabilirler. Aslında ev kilisesi, her kültür ve ülke için idealdir. Dünyaya baktığımızda, evlerde toplanan kiliseleri daha çok görürüz. Bugünkü muhteşem katedrallerin, kiliselerin ve küçük kiliselerin tersine –iyice örgütlenmiş mezhepler ve kiliseleri destekleyen kuruluşlar da dahil– Elçilerin İşleri kitabında elçiler, Rab’bi işini devam ettirmek için herhangi bir kuruluş kurma çabasına girmediler. Yerel kilise, imanı yaymak için Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisiydi ve öğrenciler de bu koşullar altında çalışmaktan memnundular. Son yıllarda Hıristiyan dünyasında insanı şaşkına çeviren oranda örgütlenme patlaması olmuştur. Bir imanlının aklına Mesih’in amacını ilerletme konusunda ne zaman yeni bir düşünce gelse, yeni bir kuruluş, şirket ya da enstitü kuruyor! Bu, öğretmenlik ve vaizlik armağanına sahip kişilerin yönetici olmak için esas hizmetlerinden alınmalarına neden olmaktadır. Eğer tüm kuruluş yöneticileri müjdeyi yayma alanında hizmet ediyor olsalardı, oradaki personel gereksinimi büyük ölçüde azalırdı. Organizasyonları çoğaltmanın bir başka sonucu da genel masraflar için büyük miktarda paralara gerek duyulması ve böylece müjdeyi yayma amacından sapılmasıdır. Birçok Hıristiyan kuruluşa verilen her bir kuruşun büyük bir kısmı, kuruluşun asıl amacından çok bakım harcamalarına gitmektedir. Organizasyonlar, Yüce Görevin yerine gelmesini çoğu kez engellemektedir. İsa, öğrencilerine buyurmuş olduğu her şeyi duyurmalarını söylemiştir. Hıristiyan kuruluşları için çalışan birçok kişi, Tanrı’nın tüm gerçeğini öğretmelerine izin verilmediğini görürler. Maddi yardım aldıkları kişileri soğutmamak için, tartışma yaratan belirli konuları öğretmemeleri gerekir. Hıristiyan kurumlarının çoğalması, genellikle Mesih’in tanıklığına büyük zarar vermiştir. Bunun sonucunda bölünmeler, kıskançlık ve rekabet ortaya çıkmıştır.
Kurumların yararlılık sürelerini aştıktan sonra varoluşlarını sürdürmeye çalıştıkları doğrudur. Kurucuların görüşlerinin kaybolmasına karşın, çarklar ağır bir şekilde döner ve bir zamanlar dinamik olan hareketin yüceliği azalır. İlk imanlıları, Rab’bin işini devam ettirmek için insan organizasyonları kurmaktan alıkoyan şey ilkel saflık değil, ruhsal bilgelikti. G.H. Lang şunları yazmıştır:
İlk imanlılar ve elçilere dayalı önderliğe göre topluluk, yeryüzünde Tanrı’nın etkinlik göstermek için seçtiği ve atadığı birimdi. O’nun sonsuzluğu vaat ettiği tek birim de kiliseydi. |
Kutsal Kitap
1 Pentikost Günü geldiğinde bütün imanlılar bir arada bulunuyordu. |
1. Mezmur 133:1’in (Septuaginta’da 132:1’inci ayet) Grekçe çevirisinde “birlikte kalmak” olarak kullanılan sözcüklerin aynısı Elçilerin İşleri’nde “bir yerde olmak” anlamında kullanılmıştır (epi to auto).
2.Rab’be geldiğimizde bize sunulan Kutsal Ruh’un diğer hizmetleri şunlardır: Kutsama (1Yu.2:27), mühürleme (Ef.1:13), güvence (Ef.1:14). Bizim itaatimize ve teslimiyetimize bağlı olarak Ruh’un koşullu hizmetleri şöyledir: Yönlendirme (Elç.8:29), sevinç (1Se.1:6) ve güç (Rom.15:13).
3.Acılar olarak çevrilen sözcük genellikle, doğum sancılarını belirtir. Mesih’in dirilişi ölümden yaşama geçişe benzetilir. Sürecin tamamına bağlı acılar yoğun, ama geçiciydi. Mezmurlar 18:5’de aynı ifade “ölüler diyarının ipleri (üzüntüleri)” kullanılır.
4. Cennetle üçüncü gök aynıdır (2Ko.12:2,4).
5.Charles C. Ryrie, The Acts of the Apostles, s.24.
6.Charles H. Spurgeon, The Treasury of the New Testament, I:530.
7.Bazı metinler “sevinçle” sözcüğünü kapsam dışı bırakır.
8.F.W. Grant, “Acts”, The Numerical Bible: Acts to 2 Corinthians, VI:25,26.
9.Ne zaman Pavlus ve diğerlerinin tapınağa gittiğini okusak, bunu tapınağın kutsal yeri değil, tapınağın avlusu olarak anlarız. Kutsal yere sadece kahinler girebilirdi. Diğer ulusların avlunun sadece dışarıdaki kısmına girmelerine izin veriliyordu; içeriye girmeye cüret etmek ölümle cezalandırılabilirdi.
10.Bazı metinlerde “inanlılar topluluğu” 5:11’e kadar görülmez.
11.Merril F. Unger, Unger’s Bible Handbook, s.586.
12. E. Stanley Jones, Christ’s Alternative to Communism s.78.
13.G.H. Lang, The Churches of God, s.11.