Elçilerin Bölüm 08 | ||
II. YAHUDİYE VE SAMİRİYE’DEKİ KİLİSE (8:1 – 9:31)A. Filipus’un Samiriye’deki Hizmeti (8:1-25)8:1 Tanrı’nın Ruhu yine Saul’un adından söz eder. Saul’un içinde büyük ruhsal çekişmeler başlıyordu. Görünüşe göre terör egemenliği sürecek gibiydi, ama Saul’un İsa Mesih inancının (Hıristiyanlığın) düşmanı olarak günleri sayılıydı. Saul, İstefanos’un öldürülmesini onaylıyordu, ama böyle yapmakla baş işkenceci olarak kendi sonunu da hazırlamış oluyordu. “O gün” sözleriyle yeni bir dönem başlar. İstefanos’un ölümü kiliseye karşı yaygın bir saldırıyı başlatıyor gibiydi. İmanlılar, Yahudiye ve Samiriye’nin her yanına dağıldılar. Rab, öğrencilerine tanıklıklarına Yeruşalim’den başlamalarını, ama daha sonra Yahudiye, Samiriye ve dünyanın dört bir bucağına yayılmalarını bildirdi. Bu zamana kadar tanıklıkları tamamen Yeruşalim’le sınırlanmıştı. Belki de yayılma konusunda korkaktılar. Şimdi ise eziyetten bunu yapmaya zorlanıyorlardı. Elçiler kentte kaldılar. Kelly inceden inceye alay ederek, “Kalanlar elbette ki, aralarındaki en yetersiz kişilerdi” yorumunu yapmıştır. İnsansal açıdan bakıldığında, imanlılar için karanlık bir gün gibi görünüyordu. Topluluklarının bir üyesi öldürülmüştü. Kendileri tavşan gibi kovalanıyorlardı. Ama tanrısal açıdan bakıldığında, hiç de karanlık bir gün değildi. Toprağa buğday tohumu ekilmişti ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak çok meyve verecekti. Sıkıntı rüzgârları, müjde tohumlarını uzak yerlere saçıyordu, hasat bölgesinin genişliğini kim kestirebilirdi? 8:2 İstefanos’u gömen dindar kişilerin kimliği belirtilmiyor. Belki daha Yeruşalim’den kovulmamış olan imanlılardı. Belki de şehitte, onun iyi bir şekilde gömülmeye layık olduğunu düşündüren bir şey görmüş olan dindar Yahudilerdi. 8:3 Yine Saul’un adı! Sınırsız bir enerjiyle inanlılar topluluğunu tedirgin ediyor, çaresiz kurbanlarını evlerinden dışarı sürüklüyor ve onları hapse atıyordu. Böylesine ağır başlı, böylesine sarsılmaz bir inancı ve melek gibi yüzü olan İstefanos’u keşke unutabilseydi! İstefanos’un imanlı kardeşlerine daha çok saldırarak, onun anısının haykırışını bastırmaya çalışıyordu. 8:4-8 İmanlıların dağılması, tanıklıklarını susturmadı. Gittikleri her yere kurtuluş müjdesini taşıdılar. Altıncı bölümde geçen “görevli” Filipus, kuzeydeki Samiriye kentine doğru gitti. 1 Yalnızca Mesih’i tanıtmakla kalmayıp birçok mucize yaptı. Kötü ruhlar kovuldu, felçli ve kötürüm olanlar iyileştirildi. Halk müjdeye kulak verdi ve tahmin edilebileceği gibi büyük bir sevinçle sonuçlandı. İlk inanlılar topluluğu, İsa Mesih’in açık ve kesin olan buyruklarına itaat etti:
8:9-11 Filipus’u dinleyenler arasında en ünlü olanı Simun adlı büyücüydü. Uzun zamandan beri Samiriye’de şaşkınlık yaratan büyüleriyle büyük bir etki yaratmıştı. Önemli biriymiş gibi davranıyordu ve onun “Tanrı’nın büyük gücü” olduğuna inananlar vardı. 8:12-13 Halkın çoğu Filipus’un söylediklerine inanıpvaftiz olunca, Simun da imanlı 3 olduğunu açıkladı, vaftiz oldu ve mucizelerine hayran olduğu Filipus’un ardından gitti. Sonraki ayetlerden Simun’un yeniden doğmamış olduğu anlaşılıyor. İnancını açıkça söylüyordu, ama Kutsal Ruh’a sahip değildi. Vaftizle kurtuluşu öğretenler burada bir bilinmeyenle karşılaşırlar. Simun vaftiz olmuştu, ama hâlâ günahlarının içindeydi. Filipus’un, Tanrı’nın Egemenliği ve İsa Mesih adıyla ilgili iyi haberi duyurduğuna dikkat edin. Tanrı’nın Egemenliği, Tanrı’nın yönetiminin kabul edildiği alandır. Şu anda Kral o alanda değildir. Gözle görülen dünyasal egemenlik yerine, O’na sadık olan herkesin yaşamında, gözle görülmeyen ruhsal egemenliğe sahibiz. Rab İsa, Yeruşalim başkent olmak üzere egemenliği kurmak için yeryüzüne dönecektir. Bir kişinin gerçekten egemenliğe girmesi için yeniden doğması gerekir. İsa Mesih’in adına olan iman aracılığıyla yeniden doğum gerçekleşir. O zaman Filipus’un söylediklerinin özü, şüphesiz budur. 8:14-17 Samiriye’nin Tanrı’nın sözünü istekle benimsediği haberi, Yeruşalim’deki elçilere ulaşınca, Petrus’la Yuhanna’yı onlara gönderdiler. Onlar oraya varıncaya kadar imanlılar Rab İsa’nın adıyla vaftiz olmuşlar, ama Kutsal Ruh’u almamışlardı. Elçiler, bu imanlıların Kutsal Ruh’u almaları için ellerini onların üzerine koyarak dua ettiler. Bu yapıldığında Kutsal Ruh’u aldılar. Bu olay hemen şu soruyu ortaya çıkarır: “Buradaki olayların sırasıyla, Pentikost günündekilerin sırası arasında niçin fark vardır?” Pentikost gününde Yahudi halkı:
Buradaki Samiriyeliler ise:
Emin olabildiğimiz bir şey var: Hepsi aynı şekilde, Rab İsa Mesih’e iman ederek kurtuldu. Tek Kurtuluş Yolu O’dur. Bununla birlikte, Yahudilikle Hıristiyanlık arasındaki köprünün kurulduğu bu geçiş döneminde, Tanrı çeşitli inanlı topluluklarıyla ilgili olarak etkin bir şekilde eyleme geçmeyi seçti. Yahudi imanlılardan Kutsal Ruh’u almadan önce istenen şey, vaftiz olarak kendilerini İsrail ulusundan ayırmalarıydı. Şimdi ise Samiriyeliler için özel bir duaya gereksinim vardı ve elçiler ellerini onların üzerine koydular. Peki ama neden? Belki de buna verilebilecek en iyi yanıt, ister Yahudilerden ister Samiriyelilerden olsun, kilisenin birliğini göstermek için planlanmış oluşudur. Yeruşalim’deki kilisenin, Yahudilerin üstünlüğüne ilişkin fikirlere sahip olmalarına ve Samiriyeli kardeşleriyle herhangi bir alışverişte bulunmamaya devam etmeleri konusunda gerçek bir tehlike vardı. Hizip olasılığından ya da iki topluluk düşüncesinden (bir Yahudi ve bir Samiriyeli) sakınmak için Tanrı, elçileri ellerini Samiriyelilerin üzerine koymak için gönderdi. Bu, Rab İsa’daki imanlılar olarak onlarla olan beraberliği ifade etti. Hepsi bir bedenin üyeleriydi, hepsi İsa Mesih’te birdi. 16. ayet, Rab İsa’nın adıyla vaftiz olmuşlardı, o kadar derken (10:48 ve 19:5’e de bakınız) bu, “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla” (Mat.28:19) vaftiz olmaktan farklı olduğu anlamına gelmez. W.E. Vine, “Luka kullanılan bir formülü kaydetmiyor” der, “sadece tarihi bir gerçeği ifade ediyor.” Her ikisi de bağlılığı ve kimliği belirtir ve tüm gerçek imanlılar, sevinçle Üçlü Birlik ve Rab İsa’yla olan birliğe bağlılıklarını kabul ederler. 8:18-21 Büyücü Simun, elçiler ellerini Samiriyelilerin üzerine koyduklarında, Kutsal Ruh’un verilmesinden derin bir şekilde etkilendi. Bunun ruhsal anlamını hiç kavramadı, aksine bunu kendisinin işine yarayacak doğaüstü bir güç olarak gördü. Bundan dolayı, gücü satın alma gayretiyle, elçilere para teklif etti. Petrus’un yanıtı, Simun’un gerçekten Rab’bi kabul etmiş bir kişi olmadığını gösterir:
8:22-24 Petrus, Simun’u büyük günahından tövbe etmeye ve kötü planının bağışlanabilmesi için yalvarmaya zorladı. Simun’un karşılığı ise, Petrus’tan, kendisi ve Tanrı arasında arabulucu olarak çalışmasını istemek oldu. Rab’bin kendisine gitmektense, insan olan bir arabulucuya gitmeyi tercih edenlerin ilkiydi. Simun’un sözlerinde gerçek bir tövbenin olmadığı görülür. “Benim için Rab’be yalvarın da söylediklerinizden hiçbiri başıma gelmesin.” Günahlarından dolayı değil, günahlarının getireceği sonuçlardan kaygılanıyordu. Bu adamdan, Simun’dan, kutsal olan şeylerle ticaret yapmak anlamına gelen İngilizce, “Simony” kelimesi kaynaklanmıştır. Bu, para ödeyerek günahlardan arınmayı, sözde ruhsal çıkarlar sağlamayı ve tanrısal konulardaki diğer ticaret şekillerini içerir. 8:25 Petrus’la Yuhanna tanıklık edip Rab’bin sözünü bildirdikten sonra Yeruşalim’e döndüler. Ama artık Samiriyeliler’e müjde yayımı başladığından Samiriye’nin birçok köyünde de Müjde’yi duyurmayı sürdürdüler. B. Filipus ve Etiyopyalı Hadım (8:26-40)8:26 Samiriye’deki bu büyük ruhsal uyanış sırasında, Rab’bin bir meleği Filipus’u yeni bir çalışma alanına yöneltti. Birçok kişinin bereketlenmiş olduğu yerden ayrılıp bir kişiye yardım etmeliydi. Melek, Filipus’u yönlendirebilirdi, ama Filipus’un müjdeyi duyurma işini yapamazdı. Bu ayrıcalık meleklere değil, insanlara verildi. Filipus sorgulamaksızın itaat ederek, Samiriye’nin güneyinden Yeruşalim’e, oradan da Gazze’ye4 inen yola gitti. “Çöl yolunun,” gideceği yolu mu yoksa Gazze’yi mi belirttiği açık değildir. Yine de sonuç aynıdır: Filipus ruhsal olarak verimli bir yerden ve evinden ayrılarak kıraç bir yere gitti. 8:27-29 Filipus bir kervana yetişti. Öndeki arabada Etiyopya kraliçesi Kandaki’nin5tüm hazinelerinden sorumlu bir hadım,6 bir vezir vardı (Etiyopya, Mısır ve Sudan’ın güney kısmıydı). Bu adam tapınmak için Yeruşalim’e gitmiş ve şimdi evine dönüyor olduğuna göre, Yahudiliği kabul etmiş biri idi. Araba ilerlerken, Yeşaya peygamberin kitabını okuyordu. Ruh bir anda Filipus’u, arabaya yetişmesi için yönlendirdi. 8:30-31 Filipus, sohbeti dostça bir soruyla açar: “Acaba okuduklarını anlıyor musun?” Hadım hemen, birinin kendisini yönlendirmesine gereksinimi olduğu kabul eder ve Filipus’u arabada yanına oturmaya davet eder. Burada ırk ayrımına dair önyargının olmayışı, memnuniyet vericidir. 8:32-33 Hadımın, Mesih’in elemini açık bir şekilde tanımlayan Yeşaya 53’ü okuyor olması ne harika bir şey! Filipus neden bu bölümü okurken ona yaklaştı? Yeşaya’daki bu bölüm, düşmanları önünde alçakgönüllü ve ses çıkarmamış Olan’ı; adaletten ve adil bir yargıdan yoksun Olan’ı, yaşamının baharındayken öldürürüldüğü için soyunu sürdürme olanağından mahrum bırakılanı resmeder. 8:34-35 Hadım, Yeşaya’nın kendisinden mi, bir başkasından mı söz ettiğini merak etti. Bu, elbette ki Filipus’a, Kutsal Yazılarda, Nasıralı İsa’nın yaşamı ve ölümünün nasıl yerine geldiğini anlatmak için arzuladığı fırsatı en iyi şekilde sundu. Etiyopyalı, şüphesiz Yeruşalim’deyken İsa adlı bir adam hakkındaki söylentileri duymuştur, ancak bu söylentiler elbette ki, olumlu şeyler değildi. Şimdi ise hadım, Nasıralı İsa’nın Yeşaya’nın yazdığı Yahve’nin elem çeken Kulu olduğunu öğrenir. 8:36 Filipus’un Etiyopyalıya, kişinin Mesih’le ölümünde, gömülmesinde ve dirilişinde birleşerek Hıristiyan vaftizindeki ayrıcalığı açıklamış olması mümkündür. Su bulunan bir yere yaklaşırlarken, hadım vaftiz olma arzusunu belirtir. 8:37 Bazı çevirilerde bulunan 37. ayet Grekçe Yeni Antlaşma elyazmalarının çoğunda yoktur. Nedeni, bu ayetteki öğretişin Kutsal Yazıların tamamıyla tutarsızlık içinde oluşu değildir; İsa Mesih’e olan iman kesinlikle vaftizden önce gelmelidir. Ancak ayet, Yeni Antlaşma elyazmalarının çoğunda bulunmamaktadır. 7 8:38 Araba durdurulur ve Filipus hadımı vaftiz eder. Birlikte suya girdiler ve sudan çıktılar ifadelerinden, vaftizin tüm vücudun suya batırılarak yapıldığı anlaşılmaktadır. 8 Törenin sadeliği insanı etkilemektedir. Çöl yolundaki bir imanlı, yeni Rab’be gelmiş birini vaftiz etti. Kilise orada değildi. Elçilerden hiçbiri yoktu. Efendilerinin vaftiz olmasına tanıklık edenler, kuşkusuz sadece refakatindeki hizmetçileriydi. Artık onun Nasıralı İsa’nın izleyicisi olduğunu biliyorlardı. 8:39 Vaftiz töreni biter bitmez Rab’bin Ruh’u Filipus’u oradan uzaklaştırdı. Bu, sadece başka yere yönlendirilmesinden fazlasını akla getirir. Olağanüstü ve ani bir şekilde başka yere gönderilişi önem taşır. Amacı, hadımın Rab’be gelmesinde etkin olanın, insandan çok Rab’bin kendisinin olduğuna dikkat çekmektir.
Kaybolanı kazanmaya çalışırken, Hadım sevinç içinde yoluna devam etti. Rab’be itaat etmekten kaynaklanan, bütün zevk veren duyguların ötesinde bir sevinçti bu. 8:40 Bu arada Filipus, Gazze’nin kuzeyinde ve Yeruşalim’in batısında sahile yakın bir kent olan Aşdot’ta müjdeyi duyurma işine yeniden başladı. Oradan, kuzeydeki Sezariye’ye varıncaya dek devam etti. Peki Hadıma ne oldu? Filipus’un yardım etmek için onu izleyecek fırsatı olmadı. Müjde yayıcısının yapabileceği tek şey onu Tanrı’ya ve Eski Antlaşma’daki Kutsal Yazılara emanet etmekti. Buna rağmen şüphesiz bu yeni öğrenci, Kutsal Ruh’un gücüyle Rab İsa Mesih’in kurtaran lütfuna tanıklık ederek Etiyopya’ya 9 döndü. İMANLININ VAFTİZ OLMASI ÜZERİNE ARASÖZHadımın vaftizi, vaftizin ilk kilise tarafından öğretildiği ve uygulandığının göstergelerinden biridir (2:38; 22:16). Mesih inanlılarının bu vaftizi, Vaftizci Yahya’nın yaptığı, tövbeyi belirten vaftizle aynı değildi (13:24; 19:4) Aksine, Mesih’le özdeşleşmelerinin toplum önünde ifade edilmesiydi. Tövbenin ardından doğal olarak vaftiz geldi (2:41; 8:12; 18:2). Bu olay erkekler için olduğu kadar kadınlar için de geçerliydi (8:12) ve hem Yahudiler hem de diğer uluslara uygulanmalıydı (10:48). Ev halkının vaftizinden söz edilir (10:47,48; 16:15; 16:33), ama bu durumların en az ikisinde, tüm ev halkının iman etmiş olduğu ima edilir. Hiçbir zaman küçük çocukların vaftizinden söz edilmez. İmanlılar, Rab’be geldikten hemen sonra vaftiz oldular (8:36; 9:18; 16:33). Vaftizin Mesih’e olan imanlarını açıklamaları temeli üzerine kurulduğu görülüyor. İmanlarının gerçekliğini göstermeleri için herhangi bir deneme dönemi istenmedi. İnançları nedeniyle elem çekme tehlikesi yüzünden, elbette ki imanlarını kolayca açıklamaktan çekinebileceklerdi. Simun’un durumunda görüldüğü gibi, vaftiz olmanın kurtarıcı bir değeri yoktu (8:13). İmanını açıkladıktan ve vaftiz olduktan sonra bile “kin dolu, kötülüğe tutsak” biriydi (8:23). “Yüreği Tanrı’nın gözünde doğru” değildi (8:21). Söz edildiği gibi vaftiz olmanın şekli suya girmek, suya daldırmaktı (8:38,39): “Filipus’la hadım birlikte suya girdiler… Sudan çıktıkları zaman…” Bugün bile su serpme ve dökmeyi savunanların birçoğu ilk yüzyıl öğrencileri tarafından suya girmenin (daldırmanın) uygulandığını kabul ederler. İlk kez vaftiz olmak ile günahların bağışlanması birbirine bağlı gibi görünür. Pentikost gününde Petrus, “Günahlarınızın bağışlanması için tövbe edin, her biriniz İsa Mesih’in adıyla vaftiz olsun” dedi (2:38). Ve daha sonra Hananya, Saul’a, “…Kalk, O’nun (Rab’bin) adının anarak vaftiz ol ve günahlarından arın” dedi (22:16). Her iki örnekte de öğretiş, Yahudilere verildi; diğer uluslardan hiç kimseye günahlarının bağışlanması için vaftiz olması söylenmedi. Yahudi bir imanlı vaftiz olmakla, Mesih’ini reddetmiş ve haça germiş ulusuyla bağını açıkça keserdi. Bağışlanmasının temeli, Rab İsa Mesih’e olan imandı. Bağışlanması için ödenen bedel Rab’bin değerli kanıydı. Bağışlanmasının ifade edilişi suyla vaftiz olmasıydı; çünkü vaftiz onu Yahudi temelinden çıkarıp Hıristiyan temeline yerleştiriyordu. Vaftiz etme ve olma formülü olarak bilinen “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla” (Mat.28:19) sözleri Elçilerin İşleri kitabında görülmez. Samiriyeliler Rab İsa’nın adıyla vaftiz oldular (8:16). Aynısı Yahya’nın öğrencileri için de geçerliydi (19:5). Bununla birlikte bu, Üçlü Birlik formülünün kullanılmadığı anlamına gelmez. “Rab İsa’nın adıyla” ifadesi, “Rab İsa’nın yetkisiyle” anlamına gelebilir. Yahya’nın öğrencileri iki defa vaftiz oldular: Önce tövbeye dayalı Yahya’nın vaftiziyle, sonra da Rab’bi kabul ettiklerinde imanlının vaftiziyle (19:3,5). Bu, kurtulmadan önce vaftiz olanların “yeniden vaftiz olmaları” için bir örnek oluşturur. |
Kutsal Kitap
1 İstefanos’un öldürülmesini Saul da onaylamıştı. O gün Yeruşalim’deki kiliseye* karşı korkunç bir baskı dönemi başladı. Elçiler hariç bütün imanlılar Yahudiye ve Samiriye’nin her yanına dağıldılar. |
1.Yükseklik açısından Yeruşalim’in aşağısında.
2.Homer L. Payne, “What Is A Missionary Church?” The Sunday School Times, February (Şubat) 22,1964, s.129.
3.Metinde, Simun “inandığını” söylediği ve Petrus’tan kendisi için dua etmesini istediği için (24), Simun’un kurtulmuş, ama benlikte yaşadığı fikri savunulur.
4.Akdeniz kıyısında, Yeruşalim’in güneybatısında, Filistin Mısır yolunda eski bir Filistin kenti.
5.Kandaki’nin kişisel bir ad olmaktan çok Firavun gibi bir unvan olması mümkündür.
6.İleri gelen kadınların erkek hizmetçileri bazen hadım ediliyordu. Hadımlar Yahudilikte birinci sınıf vatandaşlığa dahil edilmediler (Yasa’nın Tekrarı 23:1). “İnanç değiştirmenin ancak eşiğine” kadar gelebilirlerdi. Ancak burada bir hadımın inanlılar topluluğuna tam yetkili bir üye olarak dahil edildiği görülür.
7.Metinlerin en eskisinde ve elyazmalarının çoğunda bu ayet eksiktir. Latince çeviri de dahil Batılı elyazmalarında bulunan ve ikinci yüzyılın başlarında Roma’da kullanılan bir vaftiz formülü olduğu düşünülür. Vaftiz olmakla yeniden doğmayı öğretenler, bu ayeti elbette kaybetmek istemezler.
8.Suya daldırarak yapılan vaftiz şekli, Katolik bilginlerin çoğu, Kalvin ve su serperek vaftiz eden birçokları tarafından en eski vaftiz şekli olarak kabul edilir.
9.Hıristiyan geleneğinin başlangıçtan bugüne kadar aralıksız devam ettiği tek Afrika ülkesi Etiyopya’dır. Oradaki inanlılar topluluğu için kapıyı açan anahtar, belki de Filipus’un sadakatiydi.