Elçilerin Bölüm 9 | ||
C. Tarsuslu Saul’un Rab’be Gelmesi (9:1-31)9:1-2 9.bölüm, Elçilerin İşleri’nde önemli bir dönüm noktasını belirtir. Şimdiye kadar İsrail ulusuna müjdeyi duyurması nedeniyle Petrus önemli bir yerdeydi. Bundan sonra, yavaş yavaş Elçi Pavlus, önde gelen kişi olacaktır ve müjde diğer uluslara daha çok ulaşacaktır. O zaman Tarsuslu Saul herhalde otuzlarındaydı. Rabbiler tarafından Yahudiliğin en çok gelecek vaat eden gençlerinden biri olarak görülüyordu. Gayret açısından bütün arkadaşlarını geçmişti. Saul, Yol1 olarak bilinen İsa Mesih imanının büyümesini izlerken, bu imanın kendi dinine karşı bir tehlike oluşturduğunu gördü. Bu nedenle, adeta sınırsız bir enerjiyle bu tehlikeli tarikatı yok etmek için yola çıktı. Örneğin, Suriye’deki Şam’da, İsa’nın öğrencilerini yargılama ve cezalandırma amacıyla tutuklayıp Yeruşalim’e getirmek için başkâhinden arama izni aldı. 9:3-6 Yanındakilerle Şam’a yaklaştı. Birdenbire gökten gelen bir ışık Saul’un yere yıkılmasına neden oldu. Bir sesin kendisine, “Saul, Saul neden bana zulmediyorsun?” dediğini işitti. Saul, “Ey efendim, sen kimsin?” diye sorduğunda ses, “Ben, senin zulmettiğin İsa’yım” yanıtını verdi. Saul’un o zamanki duygularını anlamak için onun, Nasıralı İsa’nın ölmüş ve Yahudiye’deki bir mezara gömülmüş olduğu inancını anımsamak gereklidir. Tarikatın lideri yok edilmiş olduğundan, yapılacak tek şey izleyicilerini yok etmekti. O zaman yeryüzü bu felaketten kurtulmuş olacaktı. Saul ezici bir güçle, İsa’nın hiç de ölü olmadığını; ölümden dirilmiş ve gökte Tanrı’nın sağına yüceltilmiş olduğunu öğrenir! İşte, onun yaşamının yönünü tamamen değiştiren, yücelmiş Rab’bin bu görüntüsüdür. Saul o gün İsa’nın öğrencilerine zulmederken, Rab’bin bizzat kendisine de zulmetmiş olduğunu öğrendi. Yeryüzündeki Bedenin üyelerine verilen acıyı, gökte bulunan Bedenin Başı da hissetti. Bu, Saul için önce öğretiş sonra da görevdi. Önce, İsa’nın kimliği konusunda eğitildi; sonra da harekete geçme emrini alacağı Şam’a gönderildi. 9:7-9 Saul’la birlikte yolculuk eden adamlar tamamen şaşkınlık içindeydiler. İşittikleri, Saul’un işittiği anlamlı sözler değil, gökten gelen sesti (22:9). Rab’bi görmemişlerdi; O’nu yalnızca Saul görmüş ve o anda elçiliğe çağrılmıştı. Kibirli Ferisi’yi şimdi, elinden tutup üç gün gözleri görmeden kaldığı Şam’a götürdüler. O sırada hiçbir şey yiyip içmedi. 9:10-14 Haberin Şam’daki imanlılar üzerindeki etkisini kolayca kafamızda canlandırabiliriz. Saul’un onları yakalamak için yolda olduğunu biliyorlardı. Tanrısal müdahale için dua etmişlerdi. Belki Saul’un Rab’be gelmesi için bile dua etmişlerdi. İşte şimdi imanın baş düşmanının Rab’be geldiğini işitirler. Kulaklarına inanamazlar. Rab, Şamlı imanlılardan biri olan Hananya’ya Saul’u ziyaret etmesini söylediğinde, Hananya bu adamla ilgili yüreğindeki bütün kuşkuları dile getirdi. Ama Saul’un şimdi zulmetme yerine dua ettiği güvencesini alınca, Hananya, Doğru Sokaktaki Yahuda’nın evine gitti. 9:15,16 Rab’bin, Saul için harika planları vardı: “Bu adam, benim adımı diğer uluslara, krallara ve İsrail oğullarına duyurmak üzere seçilmiş bir aracımdır. Benim adım uğruna ne kadar sıkıntı çekmesi gerekeceğini ona göstereceğim.” Aslında Saul, diğer uluslara elçi olacaktı ve bu görev onu, kralların önüne getirecekti. Aynı zamanda kendi vatandaşlarına da sözü duyuracak ve en acı zulmü de bu yüzden çekecekti. 9:17,18 Hananya, imanlının merhamet ve sevgisinin dokunaklı bir gösterisiyle, Saul’un üzerine ellerini koydu. Ona, “Saul kardeş” diye hitap ederek ziyaretinin amacını açıkladı ve Rab’be yeni gelmiş olan Saul ile tam bir birlik içinde olduğunu ifade etti. Bu, Saul’un gözlerinin açılması ve Kutsal Ruh’la dolması içindi. Burada, Kutsal Ruh’un Saul’a, basit bir öğrencinin ellerini koyması aracılığıyla verildiğine dikkat edilmelidir. Hananya, yorumcuların, “kilisede resmi görevinin olmadığını” belirttikleri biriydi. Rab’bin elçi olmayan birini kullanmış olması, ruhsal yetkileri “ruhban sınıfıyla” sınırlamaya çalışanlar için azar niteliği taşır. Bir kişi Rab’be gerçekten geldiğinde, daima belirli şeyler olur. Rab’be gelişinin gerçekliğini gösteren belirli işaretler vardır. Bu, Tarsuslu Saul için de geçerliydi. Bu işaretler nelerdi? W. Dixon birkaç tanesini sıralar:
KİLİSEDEKİ RUHSAL HİZMET ÜZERİNE ARASÖZElçilerin İşleri’nden öğrenebileceğimiz en önemli derslerden biri, İsa Mesih inancının, ruhban sınıfının bulunmadığı bir hareket oluşu ve tanıklık işinin rahipler ya da din adamları gibi özel bir sınıf yerine, tüm imanlılara verilmiş olmasıdır. Harnack şöyle der:
Dean Inge şöyle yazar:
Bryan Green şöyle der:
Leighton de şöyle der:
Ve sonuç olarak J.A. Stewart şunları yazar:
İlk inanlılar topluluğunda, yerel topluluğa önderlik eden bir din adamı ya da ruhban sınıfı yoktu. Yerel kilise kutsallar, gözetmenler ve görevlilerden oluşuyordu (Flp.1:1). Yeni Antlaşma açısından bütün kutsallar hizmet ediyordu. “Gözetmenler”, ihtiyarlar ya da ruhsal rehberlerdi. “Görevliler”, yerel topluluğun maddi işleriyle vs. uğraşan hizmetlilerdi. Hiçbir gözetmen ya da ihtiyar, özel eğitim görmüş din adamı değildi. Kilisenin önderleri (çobanları) olarak birlikte çalışan bir ihtiyarlar kurulu vardı. “Elçiler, peygamberler, müjde yayıcıları, çobanlar ve öğretmenler kimlerdi?” diye sorulabilir. Onlar, ilk inanlılar topluluğunun ruhban sınıfı değiller miydi? Bu soru Efesliler 4:12’de yanıtlanır. Bu armağanlar, kutsalların görevi devam ettirebilmeleri ve böylece de Mesih’in bedenini geliştirebilmeleri için verildi. Amaçları, kendilerini yerel bir topluluk üzerine daimi yetkililer olarak yerleştirmek değil, yerel topluluğun kendi başına devam edeceği güne kadar çalışmaktı. O zaman başka topluluklar kurmak ve güçlendirmek için yollarına devam edebilirlerdi. Kilise tarihçilerine göre, ruhban sınıfı ikinci yüzyılda ortaya çıktı. Elçilerin İşleri döneminde bilinmiyordu. Ruhban sınıfı, müjdenin dünyaya duyurulmasına ve kilisenin genişlemesine engel oldu; çünkü bu görüş sadece birkaç kişiye çok fazla görev yükleyen bir düşünceyi savunuyordu. Yeni Antlaşma’daki imanlılar yalnızca vaiz değil, aynı zamanda kâhinlerdir. Kutsal kâhinler olarak imanla daima Tanrı’nın huzuruna, O’na tapınmak için çıkabilirler (1Pe.2:5). Kral’ın kâhinleri olarak, onları karanlıktan Kendisinin şaşılacak ışığına Çağıranı anlatma ayrıcalıkları vardır (1Pe.2:9). İmanlıların kâhinliği, hepsinin Tanrı’nın sözünü duyurma ya da öğretme konusunda yeterli olduğu anlamına gelmez; öncelikle tapınma ve tanıklıkla ilgilidir. Ancak, toplulukta artık tapınma ve toplantıyı kontrol etme yetkisi olan özel bir kâhinler sınıfı olmadığını belirtir. 9:19-25 Şam’daki öğrenciler, yüreklerini ve evlerini Saul’a açtılar. Saul hemen havralara gidip İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olduğunu duyurmaya başladı. Bu olay, Yahudiler arasında şaşkınlık yarattı. İsa adından nefret ettiğini düşünüyorlardı. Oysa şimdi İsa’nın Tanrı olduğunu öğretiyordu! Bu nasıl olabilirdi? Şam’daki ilk ziyaretinde orada ne kadar kaldığı hakkında bilgimiz yok. Bununla birlikte Galatyalılar 1:17’den, Şam’dan ayrılıp bir süreliğine Arabistan’a gittiğini ve sonra yine Şam’a döndüğünü biliyoruz. Arabistan yolculuğu, Elçilerin İşleri 9. bölüm 21 ve 22. ayetlerine uygun düşer? Tanrı’nın hizmetkarlarının çoğunun, vaaz etmek için gönderilmelerinden önce, Arabistan ya da çöl tecrübeleri olmuştur. Saul’un Arabistan’da, yaşamında yer almış büyük olayları ve özellikle kendisine teslim edilmiş olan Tanrı’nın lütfunun müjdesini detaylarıyla düşünme olanağı oldu. Şam’a döndüğünde (9:22), İsa’nın İsrail’in Mesih’i olduğuna dair kanıtlar göstererek havralardaki Yahudileri şaşkına çeviriyordu. Bu onları o kadar çok öfkelendirdi ki, bir zamanlar elebaşlarıyken şimdi bir “hain”, bir “dönek” olanı öldürmek için düzen kurdular. Saul, geceleyin kentin surlarından sarkıtılan bir küfe içinde aşağı indirilerek kaçtı. Onursuz bir kaçıştı, ama Saul zaten yüreği kırık bir adamdı ve yüreği kırık olanlar, Mesih uğruna başkalarının sakındığı azarlamalara dayanabilirler. 9:26-30 Saul’un ziyaret edebileceği en tehlikeli yer Yeruşalim’di. Ne var ki, insanın Tanrı’nın isteğini yaparken duyduğu güvence, kişisel güvenliğini göz ardı edebilmesini sağlar. Saul’un Yeruşalim’e yaptığı ziyaretin, Rab’be gelişinden üç yıl sonra yapmış olduğu (Gal.1:8) ilk ziyaretle aynı olup olmadığı tartışılır. Yeruşalim’e ilk ziyaretinde Petrus ve Yakup’la tanışmış, ama diğer elçilerle tanışmamıştı. Buradaki 27. ayet, Barnabas’ın onu elçilere götürdüğünü söyler. Bu, elbette ki, Petrus’la Yakup anlamına gelebileceği gibi, tüm elçileri kastediyor da olabilirdi. Eğer söylenmek istenen ikinci olasılıksa, o zaman bu Yeruşalim’e yapılan, başka yerde sözü edilmemiş olan ikinci ziyarettir. Yeruşalim’deki öğrenciler, önce Saul’un imanlı olduğunu söylerken içtenliğinden kuşkulandıkları için onu kabul etmeye korktular. Barnaba, Saul’la arkadaşlık kurarak, onun Rab’be gelişini ve Şam’da Mesih’in adını nasıl korkusuzca duyurduğunu anlattı. İmanlılar, Saul’un Yeruşalim’de Rab’bin adını korkusuzca duyurduğunu görünce, onun içten olduğunu kısa sürede anladılar. Saul, dili Grekçe olan Yahudilerle konuşup tartışıyordu. Kardeşler onun yaşamının tehlikede olduğunu görünce, Saul’u Sezariye’ye götürdüler. O da oradan Asya ilinin güneydoğu kıyısına yakın olan memleketi Tarsus’a gitti. 9:31 Daha sonra, Filistin’deki inanlılar topluluğu bir süre rahat nefes aldı. Topluluk, Kutsal Ruh’un yardımıyla sayıca büyüyordu. III. DÜNYAYA YAYILAN TOPLULUK (KİLİSE) (9:32 – 28:31)A. Petrus’un Diğer Uluslara Müjde’yi Duyurması (9:32 – 11:18)9:32-34 Anlatım Petrus’a yönelirken, onun Yahudiye’nin çeşitli yerlerindeki imanlıları ziyaret ettiğini görürüz. Sonunda, Yeruşalim’in kuzeybatısındaki Yafa yolunda olan Lidda’ya gelir. Orada sekiz yıldan beri yataktan kalkamayan felçli birini bulur. Petrus ona adıyla hitap ederek, İsa Mesih’in kendisiniiyileştirdiğini bildirir. Eneas hemen ayağa kalkıp yatağını toplar. Eneas’ın hem ruhsal yaşama, hem de bedensel sağlığına kavuşmuş olma olasılığı büyüktür. 9:35 İyileştirilen felçli, Rab için, Lidda kentinde ve kıyıdaki tüm Şaron ovasında bir tanık olduğunu kanıtladı. Bunun sonucunda birçokları Rab’be döndü. 9:36-38 Yafa, Filistin’in Akdeniz kıyılarında, Yeruşalim’in yaklaşık kırk beş kilometre kuzeybatısında, önemli bir limandı. Oradaki imanlıların arasında Tabita7 adında, yoksullar için elbise diken iyi yürekli bir kadın vardı. Aniden ölünce, Petrus’un Lidda’da bulunduğunu duyan öğrenciler, vakit kaybetmeden gelmesi için haber gönderdiler. 9:39-41 Eve varınca bütün dul kadınların, Tabita’nın onlar için dikmiş olduğu giysileri göstererek ağladıklarını gördü. Onlara odadan çıkmalarını söyledi, sonra da diz çöküp dua etti ve Tabita’ya kalkmasını buyurdu. Tabita, hemen gözlerini açtı ve yeniden imanlı arkadaşlarıyla birlikte oldu. 9:42 Bu diriliş mucizesi yayılınca, birçokları Rab’be inandı. Bununla birlikte, 42. ayeti 35. ayetle karşılaştırınca, Eneas’ın iyileşmesi aracılığıyla iman edenlerin sayısının, Tabita’nın dirilişi aracılığıyla iman edenlerden daha çok olduğu görülüyor. 9:43 Petrus uzunca bir süre Yafa’da, Simun adında bir dericinin evinde kaldı. Burada Simun’un mesleğinden söz edilmesi önemlidir. Yahudiler, dericiliği saygınlığı olmayan bir meslek olarak görüyorlardı. Hayvanların ölü bedenleriyle sürekli haşır neşir olmak, geleneksel kirlenmeye (dinsel murdarlığa) neden oluyordu. Petrus’un Simun’la kalması, onun artık belirli Yahudi geleneklerine bağlı olmadığını gösterdi. Birbirini izleyen üç bölümde, sık sık, Nuh’un oğullarından birinin soyunun Rab’be gelişine işaret edildiğini görürüz. Etiyopyalı hadım (8. bölüm) şüphesiz Ham’ın soyundandı. Tarsuslu Saul (9. bölüm) Sam’ın soyundandı. Şimdi burada 10. bölümdeki Kornelius’un da, Yafet’in soyundan biri olduğunu görürüz. Bu, müjdenin tüm ırklar ve kültürler için olduğuna ve Mesih’te bütün doğal özelliklerin kaldırıldığına dair dikkat çeken bir tanıklıktır. Petrus, 2. bölümde egemenliğin anahtarlarını, iman kapısını Yahudilere açmak için kullandı; 10. bölümde ise aynısını diğer uluslara yaptığını görürüz. |
Kutsal Kitap
1 Saul ise Rab’bin öğrencilerine karşı hâlâ tehdit ve ölüm soluyordu. Başkâhine gitti, Şam’daki havralara verilmek üzere mektuplar yazmasını istedi. Orada İsa’nın yolunda yürüyen kadın erkek, kimi bulsa tutuklayıp Yeruşalim’e getirmek niyetindeydi. |
1.19:9,23; 22:4; 24:14,22’ye bakınız.
2.Leighton Ford’un alıntısını yaptığı Harnack, The Christian Persuader, s.46.
3.E.Stanley Jones’un alıntısını yaptığı Dean lnge, Conversion, s.219.
4.Bryan Green, A.g.e.
5.Jones’un alıntısını yaptığı Leighton Ford, Conversion, s.46.
6.James A.Stewart, Pastures of Tender Grass, s.70.
7.Ceylan’ın Aramicesi, Tabita ve Grekçesi Dorkas’dır.