
Luka Bölüm 12 | ||
VIII. KUDÜS YOLUNDA VERİLEN ÖĞRETİŞ VE ŞİFA HİZMETLERİ (12-16. Bölümler)A. Uyarılar ve Teşvikler (12:1-12)12:1 İsa, yasa yorumcularıyla Ferisileri çetin sözlerle azarlarken, etrafta halktan binlerce kişi birbirlerini ezercesine bir araya toplanmıştı. İki insan arasındaki tartışma ya da çekişme, genelde başkalarının dikkatini çekerek etrafta hemen büyük bir kalabalık oluşturur. Ama buradaki kalabalıklar, bunun yanı sıra hiç kuşkusuz İsa’nın bu iki yüzlü din adamlarını çetin sözlerle korkusuzca eleştirmesi sonucu toplanmış olmalı. Günaha göz yummayan bir tutum her ne kadar insanların pek hoşuna gitmese de, insanın yüreğine kendisini doğru olarak gösterir. Gerçek, kendisini her zaman doğru çıkarır. Diğer bir deyişle gerçek, her zaman gerçektir. İsa öğrencileriyle konuşmaya başlayarak, onları Ferisilerin mayasından kaçınmaları konusunda uyardı. Burada sözü edilen mayanın, insanların iki yüzlülüğü olduğunu açıkladı. İki yüzlü kimse demek, yüzüne bir maske takan, dışarıya içinde olduğundan bütünüyle farklı gözüken kimse demektir. Ferisiler, ilk bakıldığında mükemmel, dört dörtlük bir insan görünümü sergilemelerine karşın, aslında kendileri bütünüyle birer maske uzmanıydılar. 12:2-3 Onların açığa çıkarılacağı gün gelecektir. Örtmüş oldukları bütün şeyler açığa çıkarılacak, karanlıkta yapmış oldukları bütün şeyler ışığa getirileceklerdir. İki yüzlünün bu durumu suratına vurulacağı gibi, gerçek de zafer kazanacaktır; bu kaçınılmazdır. O ana kadar, öğrenciler tarafından duyurulan haber bir ün kazanmamıştı ve sadece sınırlı sayıda bir kalabalığa söyleniyordu. Ancak, Mesih’in İsrail ulusunca reddedilmesinden ve Kutsal Ruh’un gönderilmesinden sonra, öğrenciler Rab İsa’nın adında korkusuzca ilerleyecek ve kurtuluş müjdesini dünyanın bütün uçlarına dek duyuracaklardı. İşte o zaman bu haber damlardan duyurulacaktı. Godet bu doğrultuda şu gözlemde bulunuyor: “Şu anda seslerini sınırlı ve belirsiz çevrelerin ötesine duyuramayanlar, yarın ortaya dünyanın öğretmenleri olarak çıkacaklardır.” 1 12:4-5 İsa, öğrencilerine ‘Dostlarım’ diyerek bu paha biçilemez dostluktan hiçbir sıkıntı ve elem altında utanmamaları konusunda onları uyardı. Mesih inancıyla ilgili haberin bütün dünyaya duyurulması, İsa’nın sadık öğrencilerine elem ve ölümü de beraberinde getirecektir. Ancak Ferisiler gibi insanların onlara yapabilecekleri şeylerin belirli bir sınırı vardır. Bu sınır, fiziksel ölümdür. Öğrenciler bundan korkmamalıdırlar. Tanrı, Mesih inanlılarına elem çektiren ve onları öldürenleri çok daha kötü bir şekilde cezalandırarak cehennemde sonsuz ölüme terk edecektir. Bu nedenle öğrenciler, insanlardan değil, daha çok Tanrı’dan korkmalıdırlar. 12:6-7 İsa, Tanrı’nın öğrencilerinin korunmasıyla ne denli yakından ilgilendiğini vurgulamak amacıyla, Baba’nın serçeleri bile kayırdığını söyledi. Matta 10:29’da iki serçenin bir bakır paraya, bir kuruşa (bir meteliğe) satıldığını okuyoruz. Bu ayette ise beş serçenin iki meteliğe satıldığını görmekteyiz. Yani, dört serçe kuşu satın alındığı zaman, beşincisi parasız olarak salıveriliyordu. Ama bununla birlikte, hiçbir ticarî değeri olmayan bu serçeler bile Tanrı katında unutulmuş değildir. Eğer Tanrı bu küçücük ve değersiz kuşlara bu denli değer verip bakıyorsa, Oğlu’nun kurtuluş müjdesini dünyaya yayan Mesih inanlılarını çok daha büyük bir koruma altına alacağı daha kesindir! O, inanlıların başındaki saçları bile saymaktadır. 12:8 Kurtarıcı bu ayette öğrencilerine, Kendisini insanların önünde açıkça kabul eden herkesin, Tanrı’nın melekleri önünde, Kendisi tarafından kabul edileceğini söyledi. İsa burada bütün gerçek inanlılardan söz etmektedir. İsa’yı açıkça kabul etmek, O’nu yüreğe tek Rab ve Kurtarıcı olarak almak demektir. 12:9 İsa’yı insanlar önünde inkâr edenler de, Tanrı’nın melekleri önünde inkâr edileceklerdir. Bu sözlerin temel olarak o zamanki Ferisilerden söz ettiği anlaşılıyorsa da, bu sözler Mesih’i inkâr eden ya da O’nu açıkça kabul etmekten utanan bütün insanları kapsamı içerisine almaktadır. İsa Kendisini kabul etmeyenlere o gün geldiğinde, “Ben sizi asla tanımadım!” diyecek. 12:10 Bundan sonra Kurtarıcı öğrencilerine açıklamalarda bulunmaya devam ederek, Kendisinin eleştirilmesi ile Kutsal Ruh’a küfredilmesi arasında bir fark olduğunu söyledi. İnsanoğlu’na karşı söz söyleyip konuşanlar, günahlarından dönüp iman ettikleri takdirde bağışlanabilirler. Ama Kutsal Ruh’a küfreden bir kimse asla bağışlanamaz bir günah işlemiştir; bu nedenle de bağışlanamaz! Ferisiler bu günahı işlemekle suçluydular (bkz. Mat.12:22-32). Nedir asla bağışlanmayacak olan bu günah? Bu, Rab İsa’nın gerçekleştirmiş olduğu mucizelerin İblis’e mal edilmesi günahıdır. İsa Mesih bütün mucizelerini Kutsal Ruh’un gücüyle gerçekleştirdiğinden, bu aynı zamanda Kutsal Ruh’a karşı edilen bir küfür olmaktadır. Bu bir yerde, Tanrı’nın Kutsal Ruhu’nun İblis olduğunu söylemek oluyordu. Bu günahın ne şimdi ne de bundan sonraki çağda affı yoktur. Bazıları imandan soğumakla bu günahı işlemiş olduklarını sanarak büyük üzüntü içerisinde bulundukları halde, aslında gerçek bir Mesih inanlısı böyle bir günah işleyemez. İmandan soğumak ya da iman yürüyüşünden düşmek, affedilemeyecek bir günah değildir. İmandan düşen bir inanlı, Rab ile olan ruhsal paydaşlığına geri getirilebilir. Bir insanın bundan endişe ediyor olması, bu kimsenin affedilmeyen bu günahı işlemediğinin bir göstergesidir. Yine, imansız bir kimsenin İsa’yı reddetmesi de affedilmeyen günah değildir. Bir insan çok kereler Kurtarıcı’yı geri çevirmiş olduğu halde, hâlâ bir gün günahlarından dönerek Rab’be gelebilir. Bunun örnekleri inanlılar arasında oldukça çoktur. Tabii, Rab’bi reddeden bu kimse henüz iman etmeden ölecek olursa, o zaman doğal olarak günahlarından dönerek Rab’be bir daha gelemeyecektir. İşte o zaman onun günahı, gerçekten de bağışlanmayan günah durumuna gelmiş olacaktır. Ama Rabbimizin bağışlanamaz diye tanımlamış olduğu günah, Ferisilerin, İsa’nın bütün bu mucizeleri cinlerin başkanı olan Beelzebub’un gücüyle gerçekleştirdiğini söylemeleri nedeniyle işlemiş oldukları günahtır. 12:11-12 Öğrencilerin, yargılanmak için yöneticiler ve yetkililerin önüne çıkarılmaları kaçınılmaz bir şeydi. Rab İsa onlara, mahkemelere çıkarıldıklarında ne söyleyeceklerinin önceden bir provasını yapmalarının gereksiz olduğunu söyledi. Gerektiği anda Kutsal Ruh uygun sözleri ağızlarına koyacaktı. Ne var ki bu, Rab’bin hizmetçilerinin İncil’i vaaz etmeden ya da Tanrı Sözü’nü öğretmeden önce dua edip hazırlık yapmalarının gereksiz olduğu anlamına gelmez. Bu ayet, tembelliğe bir gerekçe olarak kullanılmamalıdır! Burada, Mesih’e olan tanıklıkları nedeniyle yargı kürsüsüne çıkarılanlara Kutsal Ruh tarafından özel bir yardımda bulunulacağına ilişkin Rab’bin kesin bir vaadi bulunmaktadır. Eğer Tanrı halkı olan inanlılar Ruh’ta yürürlerse, yaşamın sıkıntılı anlarında, kendilerine konuşacakları uygun sözler verileceği de genel bir kapsamda vaat edilmektedir. B. Açgözlülüğe Karşı Uyarılar (12:13-21)12:13 Tam bu arada kalabalığın içinden bir adam gelerek, İsa’dan, kendisiyle kardeşi arasındaki miras sorununa bir çözüm bulmasını istedi. Sık sık söylendiği gibi, “Nerede bir vasiyetname okunacak olsa, akrabaların sayısı birden artıverir.” Bu ayette herhalde böyle bir durumdan söz edilmektedir. Bununla birlikte burada açıkça anlatılmadığından, bu adamın kendi üzerine düşen yasal payından yoksun bırakılıp bırakılmadığını ya da kendi payına düşenden çok daha fazlasını elde etmeye çalışıp çalışmadığını bilemiyoruz. 12:14 Kurtarıcı bu adama ilk olarak, Kendisinin bu dünyaya bu tür anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak amacıyla gelmediğini anımsattı. O’nun gelmesindeki amaç, günahlı insanları günahlarından kurtarmaktı. O böylesine yüce ve büyük bir görevden alıkonularak, miras bölüştürmek gibi basit bir işle uğraştırılamazdı (Buna ek olarak O’nun, başkalarının mal varlığını bölüştürmek gibi yasal bir yetkisi bulunmuyordu. Bu nedenle vereceği kararlar kimseyi bağlayıcı nitelikte olmayacaktı). 12:15 Ama Rab bu olayı, Kendisini dinleyenleri insan yüreğinin en sinsi düşmanı olan açgözlülüğe karşı uyarmak için kullandı. Tüm yaşamın en güçlü dürtülerinden birisi, mal edinmeye yönelik doymak bilmez arzulardır. Ne var ki bu tür bir arzu, insan varlığının amacının bütünüyle gözden kaçırılmasına neden olmaktadır. Nitekim, “insanın yaşamı, malının çokluğundan ibaret değildir.” J. R. Miller’in de belirtmiş olduğu gibi:
12:16-18 Zengin ve akılsız adam benzetmesi, mal ve mülk edinmenin insan yaşamındaki en önemli şey olmadığını açıkça betimlemektedir. Bu zengin çiftçi, tarlasından hiç beklemediği kadar çok ürün aldığından, bütün bu ürününü nereye koyacağını bilemiyor, bu durum ona büyük bir sorun gibi geliyordu. Çünkü bütün ambar ve depoları ağzına kadar doluydu. Sonra, “Ne yapmalıyım?” dedi. Soruna bir çözüm bulmuştu. Ambarlarını yıkıp daha büyüklerini yapmaya karar verdi. Eğer bu adam etrafındaki ihtiyaç içerisinde kıvranan insanları görerek, elindekileri hem fiziksel hem de ruhsal olarak açlık çekenleri doyurmak için kullansaydı, o zaman büyük bir ambar yapma zahmetinden, aynı zamanda bunun masrafından da kurtulmuş olacaktı. İlk çağda yaşamış Mesih inanlısı yazar Ambros, bu doğrultuda şu anlamlı sözleri yazmış: “İşte, yoksulların sinesi, dul kadınların evleri ve çocukların ağzı, sonsuz çağlar boyunca kalıcı olan ambarlardır.” 12:19 Bu adam yeni ambarlarının yapımı biter bitmez emekli olmayı, bir daha hiç çalışmamayı tasarlamıştı. İçindeki kendi başına buyruk ruhun ona söylettirdiği şu sözlere dikkat edin: ambarlarım,… tahıllarım,… mallarım,… canım,… Bütün geleceği şimdiden tasarlamıştı. Sözde, rahatına bakacak, yiyip içecek ve yaşamın tadını çıkaracaktı. 12:20-21 Ne var ki bu adam zamanın kendi elinde olduğunu düşünmeye başladığı zaman, kendisini bir anda, kendisinin sonsuz yıkımı olacak olan Tanrı’nın ellerinde buluverdi. Tanrı ona o gece öleceğini söylemişti. Bu durumda elindeki bütün mallar üzerindeki haklarını kaybedecek; bunlar başkalarının eline geçecekti. Birisi aptalı, “planları mezarda biten kimse” olarak tanımlamış. Bu adam sözün tam anlamıyla aptalın tekiydi. Tanrı bu adama, “Hazırladığın bu şeyler kime kalacak?” diye sordu. Bizler de kendimize şu soruyu soralım: “Eğer Mesih bugün gelecek olsa, elimdeki bütün bu mallar kime kalacak?” Bunları yarın Şeytan’ın eline terk edeceğimize, bugün Tanrı için değerlendirmek daha iyi olmaz mı!? Elimizdekileri şimdi Rab için kullanarak göklerde servet biriktirebilir, böylece Tanrı katında zengin olabiliriz. Ya da bunları bedenlerimizin hevesleri doğrultusunda kullanarak bedenden ölüm biçebiliriz. C. Kaygı İmanın Karşıtıdır (12:22-34)12:22-23 İman yaşamımızın en büyük tehlikelerinden bir tanesi, yiyecek ve giyecek artırmaya yönelik isteğimizin, var olmamızın en önemli amacı haline gelmesidir. Bu şeyleri elde edebilmek için para kazanma işine kendimizi öylesine kaptırırız ki, sonuçta Rab’bin işi ikinci sıraya düşer. Yeni Antlaşma’nın önemle üzerinde durduğu nokta, yaşamımızdaki ilk ve en önemli yeri Mesih’in ve Mesih’i duyurmaya yönelik etkinliklerin almasıdır. Yiyecek ya da giyecekler daima daha sonra gelmelidir. Günlük gereksinimlerimizi karşılayabilmemiz için gayretle çalışmalı, sonra kendimizi O’nun hizmetine verdikçe, gelecekteki gereksinimlerin karşılanması için Tanrı’ya güvenmeye devam etmeliyiz. İşte bu, imanla yaşamak demektir. Rab İsa yiyecek ya da giyecek konularında kaygılanmamamızı söylerken bunu, yan gelip yatmamız ve bu şeylerin ayağımıza kadar getirilmesini beklememiz gerektiği anlamında söylememiştir. Mesih inancı tembelliği desteklemez! Ama Mesih bunu söylemekle, bu gereksinimleri karşılayabilmek amacıyla para kazanmanın, yaşamımızda en önemli sıraya oturmaması gerektiğini vurgulamıştır. Bundan başka, yaşamda yiyecek ya da giyeceklerimizden çok daha önemli bir şey vardır. Bizler burada, yeryüzünde Kral’ın elçileriyiz. Bu nedenle kişisel rahatlık ve görünüm konularındaki bütün tasarılarımız, Mesih’i tanıtmak gibi yüce görevimiz karşısında daima ikinci sırada olmalıdır! 12:24 İsa kargaları örnek göstererek, Tanrı’nın yaratmış olduğu yaratıkları nasıl kayırdığını anlattı. Kargalar gelecekteki gereksinimlerini karşılayabilmek ve yiyeceklerini elde edebilmek için gece gündüz çalışmazlar. Her bir saat için Tanrı’ya güvenerek yaşarlar. Ne eker, ne biçerler sözü, insanların günlük dünya işlerinden ellerini ayaklarını çekmeleri gerektiğini öğretmek için kullanılmamalıdır. Bütün bu sözler, Tanrı’nın yaratmış olduğu yaratıkların gereksinimlerini bildiği, ve O’na güvenerek yaşadığımızda, bütün bu şeyleri bize sağlayacağı anlamına gelir. Eğer Tanrı kargaları beslerse, Kendisinin yaratmış olduğu, lütfuyla kurtardığı ve hizmetçileri olmaya çağırdığı insanları besleyeceği çok daha kesindir! Kargaların kilerleri ve ambarları olmadığı halde, Tanrı yine de onları her gün doyurmaktadır. Durum böyleyken bizler yaşamlarımızı daha büyük ambarlar ve depolar kurmak için neden harcayalım? 12:25-26 İsa onlara, “Hangi biriniz kaygılanmakla boyunu bir arşın (ya da, Ömrünü bir anlık) uzatabilir?” diye sordu. Bu söz, gelecek gibi denetleyemediğimiz şeyler konusunda kaygılanmanın ne denli akılsızca bir şey olduğunu göstermektedir. Hiç kimse kaygılanmakla ne boyunu ne de ömrünü uzatabilir (Burada geçen “boy” sözcüğü, bazı çevirilerde “ömür” anlamında da çevrilmiştir). Eğer durum böyleyse, gelecek konusunda neden kaygılanalım? Bunun yerine, geleceğimizi Rab’bin ellerine bırakarak bütün gücümüzle Mesih’e hizmet etmeye bakalım. 12:27-28 İkinci olarak tanıtılan zambaklar, insanın en iyi yeteneklerinin sırf giyecek elde edebilmek için harcanışının ne denli akılsızca bir şey olduğunu göstermektedir. Burada sözü edilen zambaklar, kırmızı dağ lâlesi olabilir. Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler, ama öyle doğal bir güzellikleri vardır ki, tüm görkemine rağmen Süleyman bile bunlardan biri kadar güzel giyinmiş değildi. Eğer Tanrı bugün açan ve yarın kuruyacak olan kır otunu bu kadar güzel bir görünüme sokabiliyorsa, çocuklarının temel gereksinimlerinin karşılanmasına bundan daha fazla ilgi göstermeyecek midir? Bitmek bilmez bir uğraşı içerisinde daha fazla maddesel şeyler elde edebilmek amacıyla endişeleniyor, içimizi yiyor ve koşuşturuyorsak, o zaman kendimizin imanı kıt olanlar olduğumuzu açıkça kanıtlamış oluyoruz. Sadece zamanımızı ve yeteneklerimizi Rab’bin hizmetine daha çok bıraktığımızda O’nun bizim için doğal bir şekilde yapacaklarını biz kendimiz yapmaya kalkışarak, yaşamımızı boş yere harcamış oluruz. 12:29-31 Gerçekten günlük gereksinmelerimiz azdırlar. Çok az şeylerle bile yaşayabildiğimizi görünce çok şaşıracağız. O halde yaşamımızda yiyecek ve giyeceğe neden bu kadar öncelikli bir yer veriyoruz? Gelecek konusunda tasalanarak düşüncelerimizi neden bozuyoruz? Ancak imansızlar böyle yaşarlar. Tanrı’yı Baba olarak tanımayan dünya ulusları her şeyden önce yiyeceği, giyeceği ve zevki düşünürler. Diğer bir deyişle onlar bu dünyada sırf bu şeyler için vardırlar ve sırf bu şeyler için yaşarlar. Ama Tanrı, çocuklarının yaşamlarını dünyanın rahatlık çamuruna batmış bir durumda geçirmelerini asla amaçlamamıştır. O’nun yeryüzünde yerine getireceği bir iş vardır ve kendisi, yaşamlarını tam anlamıyla denetimi altına bırakanları kayıracağını vaat etmiştir. Eğer biz her şeyden önce Tanrı’nın Egemenliğini ararsak, O hiçbir zaman bizim aç ya da çıplak kalmamıza izin vermeyecektir. Yaşamın sonuna gelip de, yaşamımızın büyük bir bölümünün, zaten cennet biletimize dahil edilmiş olan şeylere tutsak olarak geçirilmiş olduğunu görmek bizi kim bilir ne kadar çok üzecektir! 12:32 Öğrenciler savunmasız küçük bir sürü gibi, kendilerine pek taraftar olmayan bir dünyanın ortasına gönderilmişlerdi. Gerçekten de kendilerini koruyabilecekleri ya da destekleyebilecekleri hiçbir şeyleri yoktu. Ne var ki, gençlerden oluşan bu çelimsizler grubu Mesih’le beraber egemenliği almaya atanmışlardı. Onlar bir gün Mesih’le birlikte tüm yeryüzünde egemenlik süreceklerdi. Rab İsa bu gerçeği göz önünde bulundurarak, onlara korkmamalarını söyledi. Çünkü eğer Baba onlara böylesine görkemli saygınlıklar hazırlamışsa, bu durumda onların önlerinde uzanan yoldan korkmamaları ya da bu yoldan giderken endişelenmemeleri gerekiyordu. 12:33-34 Maddesel varlık edinmeye ve yarın için planlar yapmaya çalışacaklarına bütün bu ellerindekileri Rab’bin işine yatırmalılar. Böylece bunlar şimdiden cennete ve sonsuzluğa yapılan birer yatırım olmuş olurlar. Çağlar geçse de bunlar hiçbir zarara uğramazlar. Gökteki hazineler hırsızlığa ve bozulmaya karşı tam olarak sigorta edilmişlerdir. Maddesel zenginlikteki sorun, genel olarak, buna kendinizi kaptırmadan, kölesi olmadan sahip olamamanızdır. İşte, Rab İsa’nın, “Hazineniz neredeyse, yüreğiniz de orada olacaktır,” demesi bu nedenledir. Eğer paramızı yukarıya gönderecek olursak, o zaman tutkularımız bu dünyanın yok olup giden şeylerinden de kurtulacaktır. Ç. Uyanık Hizmetçi Benzetmesi (12:35-40)12:35 Öğrenciler gereksinimlerinin karşılanması için sadece Rab’be güvenmemeli; aynı zamanda Rab’bin İkinci Gelişi’ni sürekli olarak bekler bir durumda da yaşamalıydılar. Kuşakları bellerinde bağlı, kandilleri de yanar durumda hazır olmalıydılar. Doğu ülkelerinde yaşayan insanlar, hızlı yürüyecekleri ya da koşacakları zaman uzun giysilerini toplamak için bellerine bir kuşak bağlarlardı. Kuşanmış bel yapılacak bir görevi, yanar durumda kandil ise sürdürülecek bir tanıklığı temsil edebilir. 12:36 Öğrenciler Rab’bin dönüşünü, sanki düğün şenliğinden dönen bir adamı bekler gibi her an hazır beklemeliydiler. Kelly şu yorumda bulunuyor:
Düğün şenliğinden dönen adamın hikâyesindeki ayrıntılar, gelecekle ilgili peygamberlikler açısından büyük bir dikkate alınmamalıdırlar. Burada sözü edilen düğünü, Kuzu’nun Düğün Ziyafeti ile ya da Rab’bin inanlılar topluluğunu almak için geri gelişiyle karıştırmamalıyız. Rab’bin anlattığı benzetmede temel bir ders vardır; o da, Rab’bin gelişine her an hazır olmamız gerektiğidir. Bu benzetme Rab’bin ikinci gelişiyle ilgili gelişmeleri sıraya koymak amacıyla verilmemiştir. 12:37 Efendi düğünden geri döndüğü zaman, köleleri onun gelişini uyanık bir şekilde bekler durumdaydılar ve vereceği emirleri hemen yerine getirebilmek için harekete geçmeye her an hazırdılar. Efendi onların bu şekilde uyanık beklemelerinden öylesine hoşnut kalacaktır ki, bu kez rolleri değiştirerek, Kendisi beline kuşağını bağlayacak, onları masaya oturtacak ve sonra gidip onlara hizmet edecektir. Dünyamıza bir zamanlar bir köle olarak gelen Kral’ın, Kendi halkına göksel evlerinde de lütuf doluluğuyla hizmet edeceği konusu gerçekten de çok dokunaklı bir konudur. Alman Kutsal Kitap uzmanlarından Bengel, 37’nci ayeti Tanrı Sözü’nde yer alan en büyük vaat olarak nitelemektedir. 12:38 Gecenin ikinci nöbeti, saat 21’den gece yarısına kadar geçen süreydi. Üçüncü nöbet ise, gece yarısından saat 03’e kadar geçen süre oluyordu. Efendi döndüğünde, zaman gecenin hangi nöbeti olursa olsun, köleleri uyanık bir şekilde O’nun gelişini bekliyorlardı. 12:39-40 Rab konuyu bu kez, uyanık bir şekilde beklemediği için evi soyulan bir ev sahibine getiriyor. Hırsızın gelişi hiç beklenmedik bir olaydı. Eğer ev sahibi hırsızın hangi saatte geleceğini bilseydi, o zaman evinin soyulmasına fırsat vermezdi. Buradan çıkarılacak ders ortadadır: Mesih’in geleceği zaman belirsizdir; O’nun ortaya çıkacağı zamanı ya da günü hiç kimse bilmemektedir. O geldiği zaman, hazinelerini bu dünyada biriktirmiş olan inanlılar bütün bu ellerindekileri kaybedeceklerdir. Birisinin dediği gibi, “Bir imanlı ya zenginliğini bırakır ya da zenginliğine gider.” Eğer Mesih’in gelişini gerçekten gözlüyorsak, o zaman bütün malımızı ve mülkümüzü satacak ve hiçbir hırsızın girip çalamayacağı gökte kendimize hazineler biriktireceğiz. D. Güvenilir Hizmetçi ile Güvenilmez Hizmetçi (12:41-48)12:41-42 Bu noktada Petrus İsa’ya uyanık olmayla ilgili bu benzetmeyi sadece öğrenciler için mi, yoksa herkes için mi anlatmış olduğunu sordu. Rab bu sözü, kendilerinin Tanrı’nın kâhyaları olduğunu söyleyen herkes için söylemiş olduğunu belirtti. Güvenilir ve akıllı kâhya, Efendisinin ev halkı üzerinde yetkilendirilen ve her birine yiyeceklerini paylaştıran kimsedir. Buradaki kâhyanın başlıca sorumluluğu maddesel şeyler üzerinde değil, insanlar üzerindedir. Bu nokta bütün bölümde vurgulanagelen, öğrencilerin materyalizme ve açgözlülüğe karşı uyarılışıyla uyum içerisindedir. Önemli olan, maddesel şeyler değil; insanlardır. 12:43-44 Rab döndüğü ve hizmetçisinin insanların ruhsal sağlığıyla gerçek bir anlamda ilgilendiğini gördüğü zaman, onu gönlünden koptuğu gibi cömertçe ödüllendirecektir. Bu ödül bir olasılıkla, Bin Yıllık Egemenlik döneminde Mesih’le beraber yönetimde yer almak olabilir (1Pe.5:1-4). 12:45 Köle kendisinin Mesih’e hizmet ettiğini söylüyorsa da, aslında bir imansızdır. Tanrı halkının gereksinmelerini karşılayıp onlara hizmet edeceğine, onları tartaklamakta, soymakta ve kendi bedensel tutkularını tatmin etmek için yaşamaktadır (Burada Ferisilerden söz ediliyor olabilir). 12:46 Rab’bin gelişi bu hizmetçinin sahtekârlığını ortaya koyacak, böylece diğer bütün imansızlarla bir tutularak cezalandırılacaktır. Buradaki, “onu iki parça edecek” (KM eski çevirisi) ya da “onu parça parça edecek” (KM yeni çevirisi) terimleri, aynı zamanda “onu şiddetle cezalandıracak” şeklinde de çevrilebilir. 12:47-48 Bu iki ayet bütün hizmetlerle ilgili temel bir ilke ortaya koymaktadır. Bu ilkeye göre, eğer tanınan ayrıcalıklar büyükse, bunun karşılığında beklenen sorumluluk da büyük olacaktır. İmanlılar açısından bu, cennette çeşitli ölçülerde ödüller olacağı anlamına gelir. İmansızlar içinse, cehennemde çeşitli ölçülerde cezalar olacağı anlamına gelmektedir. Tanrı’nın Kutsal Yazılarda açıklanan isteğini bilenler, bu isteğe itaat etme sorumluluğunu taşırlar. Bu sorumluluk çok büyüktür. Kendilerine çok verilenden çok istenecektir. Kendilerine fazla ayrıcalık tanınmayanlar da yanlış işlerinden dolayı cezalandırılacaklar, ama onların cezası daha az olacaktır. E. Mesih’in Birinci Gelişinin Etkileri (12:49-53)12:49 Rab İsa, Kendisinin dünyaya gelişinin herhangi bir barış getirmeyeceğini baştan beri biliyordu. O’nun gelişi ilkin bölünmelere, çekişmelere, sıkıntılara ve kan dökülmesine neden olmalıydı. İsa dünyaya ateş yağdırmak amacıyla gelmemişti; ama gelişinin etkisi ya da sonucu böyle olacaktı. Yeryüzündeki hizmeti sırasında zaman zaman çeşitli sorunlar ve anlaşmazlıklarla karşı karşıya gelindiyse de, insanın yüreğindekiler gerçek anlamda İsa çarmıh üzerinde ölünceye dek açığa vurulmamıştı. Rab bütün bunların gerçekleşmesi gerektiğini biliyordu ve bu elem ateşinin mümkün olan en kısa zamanda Kendisine karşı alevlenmesine hazırdı. 12:50 İsa’nın vaftiz edileceği ya da katlanması gereken bir vaftizi vardı. Bu O’nun çarmıh üzerinde ölümüne kadar varan vaftizidir. İsa çarmıha gidip kaybolan insanlığın kurtuluşunu gerçekleştirmek için hazırdı. Utanç, elem ve ölüm, Babası’nın O’nun için belirlediği şeylerdi ve O bu şeylere itaat etmeye hazır ve istekliydi. 12:51-53 Rab İsa Kendisinin yeryüzüne gelişinin, o dönemde yeryüzüne barış getirmeyeceğini çok iyi biliyordu. Bu nedenle öğrencilerine, insanların Kendisine iman ettikleri zaman aileleri tarafından zulüm göreceklerini ve evlerinden atılacaklarını anımsattı. Örneğin Mesih inancının tanıtılışı beş kişilik bir aileyi ikiye bölecektir. İman etmeyen ana babaların, sık sık imanlı oğullarının ya da kızlarının, Rab İsa’nın sadık birer izleyicisi olacaklarına, birer ayyaş ya da fahişe olmalarını yeğlemeleri insanın çarpık doğasının ilginç bir özelliğidir! Bu ayetler İsa’nın, imanlı olsun ya da olmasın bütün insanları tek bir evrensel kardeşlik kapsamında bir araya getirmek için gelmiş olduğu yolunda öne sürülen görüşü, görüleceği gibi açıkça çürütmektedir. Tam tersine İsa, insanları birbirlerinden daha önce hiç ayrılmadıkları bir biçimde ayırmıştır. F. Dönemlerle İlgili Belirtiler (12:54-59)12:54-55 Bundan önceki ayetler öğrencilere hitaben söylenmişti. Şimdi ise Kurtarıcı konuşmasını bu kez halka yöneltmeye başladı. Onlara hava durumunu tahmin etme konusunda epey başarılı olduklarını söyledi. Onlar Batıda (Akdeniz üzerinde) bir bulut oluştuğunu gördükleri zaman hemen, “sağanak geliyor,” derlerdi. Öte yandan yel güneyden esince “Çok sıcak olacak,” derlerdi. İnsanların bu şeyleri bilebilecek kadar düşünceleri vardı. Ama düşünceden daha önemli bir şey vardı. Bu kişiler bu gibi şeyleri bilmeye istekliydiler. 12:56 Buna karşın ruhsal konularda bunun aksi bir davranış sergiliyorlardı. Normal insan düşüncesine sahip oldukları halde insanlık tarihinin ulaşmış olduğu önemli vaktin farkına varmamışlardı. Tanrı’nın Oğlu yeryüzüne inmişti ve kendileriyle birlikte yaşıyordu. Cennet ve göksel alemler kendilerine hiç bu kadar yakın olmamıştı. Ama ne var ki onlar kendilerinin ziyaret edildiği zamanın farkına bile varmadılar. Bilmek için yeterince düşünceye sahiptiler; ancak bilmeye istekli olmadıkları için kendilerini aldattılar. 12:57-59 Eğer içinde yaşamış oldukları günün önemini kavramış olsalardı, kendilerinden davacı olanla bir an önce uzlaşmaya bakarlardı. Burada dört hukuk terimi –davacı olan kişi, hükümet (KM eski çevirisi), yargıç, gardiyan – kullanılmaktadır ve bunların her biri Tanrı’yı simgeliyor olabilir. O dönemde Tanrı onların arasında bulunuyor, onlar için yalvararak onlara kurtulabilmeleri için bir kurtuluş fırsatı veriyordu. Tövbe edip O’na güvenmeleri, iman etmeleri gerekiyordu. Bunu reddederlerse, bu kez kendilerinin Yargıcı olacak olan Tanrı’nın önünde durmaları gerekecekti. Tabii mahkeme kesinlikle kendilerinin aleyhine sonuçlanacaktı. Suçlu bulunacaklar ve imansızlıkları nedeniyle hüküm giyeceklerdi. Hapse, yani sonu olmayan cezaların çekildiği cehenneme atılacaklardı. Son kuruşu ödemedikçe oradan çıkamayacaklardı. Yani, bu kadar büyük bir borcu hiçbir zaman ödeyemeyeceklerinden, o yerden hiçbir zaman dışarı çıkamayacaklardı. Böylece İsa onlara içinde yaşadıkları zamanın farkına varmalarını, uyumamalarını söylüyordu. Bunun farkına varacak olurlarsa, o zaman günahlı yollarından dönüp kendilerini bütünüyle O’nun denetimi altına bırakarak Tanrı önünde doğru bir aşamaya gelebileceklerdi. |
Kutsal Kitap
1 O sırada halktan binlerce kişi birbirlerini ezercesine toplanmıştı. İsa önce kendi öğrencilerine şunları söylemeye başladı: “Ferisiler’in mayasından -yani, ikiyüzlülükten- kaçının. |
1. Godet, Luke, II:89.
2. J. R. Miller, Come Ye Apart, reading for June 10.
3. Kelly, Luke, s.214.