Luka Bölüm 7 | ||
IV. İNSANOĞLU HİZMETİNİ GENİŞLETİYOR (7:1 – 9:50)A. Yüzbaşının Kölesinin İyileştirilmesi (7:1-10)7:1-3 İsa konuşmasını tamamladıktan sonra kalabalıklardan ayrılarak Kefernahum’a gitti. Orada, uluslardan gelme bir yüzbaşının kölesi için Kendisinden yardım dileğinde bulunan bir takım Yahudi ihtiyarlarla karşılaştı. Metinden, bu yüzbaşının Yahudileri, onlar için bir havra yaptıracak kadar çok sevmiş olduğu anlaşılıyor. Yeni Antlaşma’da karşılaştığımız diğer yüzbaşılar gibi bu da iyi yönleriyle bilinen bir yüzbaşıdır (bkz. Luk.23:47; Elç.10:1-48). Bir efendinin bir köleye karşı bu denli sevgi ve yakınlık duyması ender rastlanan bir olaydır. Yüzbaşı, kölesi hastalandığı zaman, gelip kölesinin iyileştirilmesini rica etmek üzere İsa’ya Yahudilerin bazı ihtiyarlarını göndermişti. Bildiğimiz kadarıyla bir köle için İsa’dan bereket isteyen tek Romalı görevli bu yüzbaşıdır. 7:4-7 Yahudilerin ihtiyarlarının hiç de istemedikleri bir durumdur bu. Kendilerine kalsa İsa’nın ayağına gitmezlerdi. Çünkü bunlar İsa’ya inanmıyorlardı! Ne var ki, yüzbaşıyla olan dostlukları, onları ihtiyaç içinde bulunulan bir zamanda İsa’ya gitmeye zorladı. Yüzbaşıyla ilgili olarak, onun layık bir kimse olduğunu söylediler. Oysa yüzbaşı İsa’yla karşılaştığı zaman, “ben layık değilim” diyerek kendisinin yeterince önemli biri olmadığını belirtiyordu. Matta’nın anlatımına göre yüzbaşı, İsa’ya doğrudan kendisi gitmektedir. Luka’da ise, Yahudilerin ihtiyarlarını göndermektedir. Bunların her ikisi de doğrudur. Önce Yahudilerin ihtiyarlarını gönderdi, sonra da İsa’ya kendisi gitti. Yüzbaşının alçakgönüllülüğü ve imanı dikkate değerdir. Bu adam kendisinin, İsa’nın gelip evine girmesine layık olmadığını düşünüyordu. Hatta kendisinin İsa’nın yanına gelmeye bile layık olmadığını düşünüyordu. Ama öte yandan, İsa’nın bedence orada bulunmadan bile hizmetçisini iyileştirebileceğine iman ediyordu. İsa’nın ağzından çıkacak tek bir söz, hastalığı ortadan kaldırmaya yetecekti. 7:8 Yüzbaşı sözlerine devam ederek, buyruk altında olmak ve sorumluluk taşımak konularında bazı şeyler bildiğini dile getirdi. Kendisi bu alanda epey tecrübe sahibiydi. Roma hükümetinin buyruğu altındaydı ve bu buyrukları yerine getirmekle sorumluydu. Buna ek olarak, kendi buyruğunda askerleri vardı. Onlara buyurduğu herhangi bir şeyi hemen yerine getirirlerdi. Yüzbaşı, İsa’nın hastalıklar üzerinde, tıpkı Roma hükümetinin kendisi üzerinde, kendisinin de askerleri üzerinde sahip olduğu yetkiye benzer bir yetkiye sahip olduğunu kabul etmişti. 7:9-10 İsa’nın, uluslardan gelme bu yüzbaşının bu olağanüstü imanı karşısında hayran kalmaması ya da şaşmaması elde değildi. Çünkü İsrail’de hiç kimse İsa’nın mutlak bir yetkiye sahip olduğunu bu kadar açık ve cesur bir şekilde dile getirmemişti. Böylesine büyük bir iman hiçbir zaman karşılıksız kalmayacaktır. Bu konuşmalardan sonra yüzbaşının evine vardıkları zaman, köleyi tamamen iyileşmiş bir durumda buldular. İncil’de İsa’nın hayran kaldığı iki olaydan birisi budur. Uluslardan gelen bir yüzbaşının imanı karşısında şaşırmış; başka bir olayda da, İsrail’in imansızlığına şaşırmıştı (bkz. Mar.6:6). B. Dul Bir Kadının Oğlunun Diriltilişi (7:11-17)7:11-15 Nain, Kefernahum’un güneybatısında yer alan küçük bir kasabaydı. İsa bu kasabaya yaklaştığı bir sırada, kentin kapısından çıkmakta olan bir cenaze alayıyla karşılaştı. Dul bir kadının biricik oğlu ölmüştü. Rab bu zavallı kadının halini görünce ona acıdı. Sonra yaklaşıp cenaze sedyesine dokundu. Bunu yürüyen alayı durdurmak için yapmış olabilir. Dokunduktan sonra, delikanlıya, “Sana kalk diyorum!” diye emretti. Bir anda cesede can geldi ve genç adam hemen doğrulup oturdu ve konuşmaya başladı. Hastalıklar üzerinde olduğu kadar ölüm üzerinde de egemen olan Rab İsa, böylece çocuğu annesine geri verdi. 7:16-17 Herkes bir anda korkuya kapılmıştı. Çünkü muazzam bir mucizeye tanık olmuşlardı: Ölü, yaşama geri dönmüştü. Bunun üzerine İsa’nın Tanrı tarafından gönderilen büyük bir peygamber olduğunu söylediler. Ama, “Tanrı, halkının yardımına geldi” derlerken, gerçekten de İsa’nın beden almış olan ve aralarında bulunan Tanrı olduğunu anlamamışlardı. Bunun yerine, gördükleri bu mucizenin, Tanrı’nın, aralarında gözle göremedikleri bir biçimde işlemiş olduğunu kanıtlayan bir belirti olduğunu düşünüyorlardı. İsa’nın gerçekleştirmiş olduğu bu mucizeyle ilgili haber çok geçmeden bütün çevre bölgelere yayılmıştı bile. Dr. Luka’nın muayene dosyalarına bakıldığında İsa’nın sağlığa kavuşturduğu çocuklardan üçünün, yaşadıkları evlerde ailelerinin “biricik” çocukları oldukları görülmektedir: Bu olaydaki Nainli dul kadının oğlu; Yair’in kızı (8:42); ve cine tutsak çocuk (9:38). C. İnsanoğlu, Öncüsünün Moralini Düzeltiyor (7:18-23)7:18-20 İsa’nın gerçekleştirmiş olduğu mucizelerle ilgili haberler, Ölü denizin doğu yakasındaki Makaerus kalesinde bulunan Vaftizci Yahya’nın kulağına dek ulaşmıştı. Eğer İsa gerçekten Mesih ise, Yahya’yı Hirodes’in elinden kurtarmak için neden yetkisini kullanmıyordu? Bu şüpheler içerisinde Yahya, öğrencilerinden ikisini İsa’ya göndererek, İsa’ya Kendisinin Mesih olup olmadığını, değilse başka birini bekleyip beklemeyeceklerini sormalarını istedi. Yahya Peygamberin, İsa’nın Mesihliği konusunda bu soruları sorması bize çok garip görünebilir. Ama şunu hiç unutmamamız gerekir ki, en sağlam ve en güvenilir diye bildiğimiz inanlılar bile, acımasız baskılar altındayken imanda çeşitli şüphelere kapılabilmektedirler. Ayrıca, fiziksel elemler ve işkenceler, insanlarda çeşitli düşünsel gerginliklere de yol açabilmektedir. 7:21-23 İsa, Yahya’nın sorusunu, eski peygamberlerin Mesih tarafından gerçekleştirileceğini söyledikleri mucizeleri kendisinin gerçekleştirdiğini hatırlatarak yanıtladı (Yşa.35:5, 6; 61:1). Buna ek olarak da Yahya’ya şu notu gönderdi: “Benden ötürü sendeleyip düşmeyene ne mutlu!” Bu söz bir tür azarlama olarak anlaşılabilir. Çünkü Yahya, yöneticilerin saltanatına son vermediği ve Kendisini halkın beklediği Mesih olarak göstermediği için İsa’dan sürçmüştü. Yine bu söz, imanını terk etmemesi konusunda Yahya’ya cesaretlendirici bir söz olarak da söylenmiş olabilir. C. G. Moore şöyle diyor:
Ç. İnsanoğlu Öncüsünü Övüyor (7:24-29)7:24 İsa, Yahya’ya gönderdiği özel haberinde bu şekilde konuştuysa da, insanların önünde ondan daima övgüyle söz etmiştir. Halk, Ürdün kıyılarındaki çöllere akın akın gittiği zaman orada ne bulmayı umuyorlardı? Dönek ve yüreksiz bir fırsatçı bulacaklarını mı sanıyorlardı? Hiç kimsenin Yahya’yı rüzgârdan sallanan bir kamışa benzetmeye hakkı yoktu. 7:25 Halk, zarif giysilere bürünmüş, lüks ve rahat içerisinde yaşayan birini mi bekliyordu? Hayır. Çünkü bu tip kimseler ancak saraylarda bulunurlar. Bunların hevesleri ve arzuları, saraydaki bütün zevklerin tadına varmak ve kendi çıkarlarını kollayıp arzularını tatmin edebilmek için sürekli olarak insanlarla bencil ilişkiler içerisinde bulunmaktır. 7:26 Kendisine neye mal olursa olsun, onlar diri Tanrı’nın Sözünü duyurma görevini üstlenen bilinçli bir peygamber görmeye gitmişlerdi. Gerçeği söylemek gerekirse, Yahya sadece bir peygamber değil, peygamberden de üstün biriydi. 7:27 Yahya’nın kendisi zaten önceki peygamberliklerin kendisinde gerçekleştiği bir kişiydi ve Kral’ı insanlığa tanıştırmak gibi eşsiz bir ayrıcalığa sahip olmuştu. İsa, Malaki 3:1’den alıntı yaparak, Yahya’nın gelişinin Eski Antlaşma’da vaat edildiğini gösteriyordu. Ancak bunu yaparken, cümledeki şahıs zamirinde ilginç bir değişiklik yapmıştı. Malaki 3:1’de şöyle okuyoruz: “İşte, habercimi gönderiyorum ve önümde yol hazırlayacak.” Oysa İsa bu sözleri şu şekilde aktarmayı uygun görmüştür: “Bak, habercimi senin önünden gönderiyorum; o önden gidip senin yolunu hazırlayacak.” Malaki 3:1’deki sözlerde bulunan “ben” zamiri, İsa’nın buradaki sözlerinde “sen” zamirine dönüştürülmüştür. Godet bu değişikliği şöyle açıklıyor:
7:28 İsa, kadından doğanlar arasında Yahya’dan daha üstün olanı olmadığını söyleyerek, Yahya’yı övmeye devam ediyor. Yahya’nın bu üstünlüğü onun kişiliği nedeniyle değil, Mesih’in öncüsü olarak almış olduğu konum nedeniyledir. Çünkü gayret, istek ve bağlılık olarak Yahya gibi üstün başka peygamberler de vardı. Ama Kral’ın gelişini duyurma ayrıcalığına Yahya’dan başkası sahip olamamıştır. Bu özelliğiyle Yahya, benzersiz bir durumdadır. İsa sözlerine devam ederek, Tanrı’nın Egemenliğinde en küçük olanın Yahya’dan üstün olduğunu söyledi. Egemenliğin bereketlerinin tadını çıkarmak, Kral’ın öncülüğünü yapmaktan çok daha üstündür. 7:29 Bütün halk, hatta vergi görevlileri bile tövbe edip Ürdün nehrinde vaftiz olmuşlardı. Yahya’nın vaazlarına inanarak buna göre davranan bu insanlar Tanrı’nın adil olduğunu doğruladılar. Yani Mesih’in, üzerlerinde egemenlik sürebilmesi için İsrail halkının tövbe etmesini isteyen Tanrı’nın bu isteğinde adil olduğunu doğruladılar. Burada kullanılan “doğrulamak” fiili, “doğrulukla donatmak” ya da “aklamak” anlamına gelemez. Çünkü hiç kimse Tanrı’yı doğrulukla donatamaz, zira O’nun buna ihtiyacı yoktur. Eski tercümede bu sözcük “tasdik etmek” şeklinde, daha doğru bir biçimde kullanılmıştır. Müjde’de ise onlar Tanrı’nın adil olduğunu doğruladılar şeklinde çevrilmiştir. Kısacası bu doğrulama, Tanrı’nın isteklerinde ve hükümlerinde bütünüyle doğru ve adil olduğu yolunda yapılan bir tür onay olmaktadır. D. İnsanoğlu, İçinde Yaşadığı Kuşağı Eleştiriyor (7:30-35)7:30-34 Ferisilerle Kutsal Yasa uzmanları, Yahya’nın vaftizini kabul etmeyerek Tanrı’nın kendileriyle ilgili tasarısını reddettiler. Gerçekten de, önderleri bu tür yobazlardan oluşan bir kuşağı hoşnut edebilmek olanaksızdı. İsa, bu insanları çarşı meydanında müzik çalıp oynayan çocuklara benzetti. Bunlar ne bir düğünde, ne de bir cenazede çalmak istiyorlardı. Ne yapacakları bilinmeyen dönek, ters huylu ve inatçı kimselerdi. Tanrı bu insanların arasında ne mucize yaparsa yapsın, onlar kendilerini bunun dışında tutmak için ellerinden geleni yine yapacaklardı. Vaftizci Yahya geldiğinde onlara kendini dizginleme, sade yaşama ve yokluk çekme konularında örnekler göstermişti. Ama bu hoşlarına gitmediği için ona cinli diyorlardı. İnsanoğlu’nun vergi görevlileri ve günahkârlarla birlikte yiyip içmesi, O’nun bereketlemeye geldiği insanlarla özdeş olduğunu gösterir. Ama Ferisiler hâlâ memnun değildiler. İsa’yı obur ve ayyaş biri olarak adlandırdılar. Ne oruç, ne ziyafet, ne cenaze, ne de düğün; ne Yahya, ne İsa, ne bir şey, ne de bir kimse onları hoşnut ediyordu! Ryle bizi şöyle uyarıyor:
7:35 Ne var ki bilgelik, onu benimseyen herkes (tüm çocukları) tarafından doğrulandı. Bilgelik, eski kullanımıyla hikmet demektir. Ama bu ayette geçen bilgelik Kurtarıcı İsa Mesih’i temsil etmektedir. Kurtarıcı’ya saygı gösteren ve O’nu kabul eden azınlıktaki öğrenciler, bilgeliğin çocuklarıdır. İnsanların büyük bir çoğunluğu O’nu reddetse de, O’nun gerçek izleyicileri sevgi, kutsallık ve bağlılık dolu yaşamlarıyla O’nun iddialarının doğruluğunu onaylamaya devam edeceklerdir. E. Günahkâr Bir Kadın, Kurtarıcı’yı Meshediyor (7:36-39)7:36 Bundan sonra anlatılan olayda, bu bilgeliğin, çocuklarından biri durumundaki günahkâr bir kadın tarafından doğrulandığı bir benzetmeyle karşılaşıyoruz. Dr. H.C. Woodring’in de belirttiği gibi, “Tanrı dindar kimselere İsa Mesih’i sevdirmezse, O’nu sevdirmek için fahişeler ve günahkârlar bulup getirir.” Simun adlı bir Ferisi, belki merak, belki de düşmanlık nedeniyle İsa’yı evine yemek yemeye çağırmıştı. 7:37-38 Yemek yerlerken günahkâr olarak tanınan bir kadın geldi. Bu kadının kim olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Günümüze kadar gelen söylentiler bu kadının Mecdelli Meryem olduğunu söylüyorsa da, İncil’de bu görüşü destekleyen ayetler bulunmamaktadır. Bu kadının, beraberinde getirdiği ve içinde hoş kokulu bir yağ bulunan kaymaktaşından yapılma bir kutusu vardı. Kadın İsa’nın arkasında, ayaklarının dibinde durup ağlayarak, gözyaşlarıyla O’nun ayaklarını ıslattı, saçlarıyla sildi, durmadan öperek bu pahalı yağı üzerlerine sürdü ve böylece O’nu meshetti. İsa’ya sunduğu bu tapınma ve kurban, kadının O’na sunulacak hiçbir şeyin yeterince değerli olmadığına inandığını göstermektedir. 7:39 Kadının tutumuna kıyasla Ferisi Simun’un takındığı tutum epey farklıydı. O’na göre peygamberler, Ferisilerin de dedikleri gibi, günahkârlardan uzak durmalıydılar. Eğer İsa gerçekten bir peygamber olsaydı, günahkâr bir kişinin yanına yaklaşıp bu tür bir yakınlık göstermesine izin vermemesi gerekirdi diye düşündü. F. İki Borçlu Benzetmesi (7:40-50)7:40-43 İsa, Ferisi Simun’un düşüncelerini kendi ruhunda okuduğundan, söz alıp ona, “Simun, sana bir söyleyeceğim var” dedi. Rab mükemmel bir hünerle oradakilere alacaklı ile iki borçlu hikâyesini anlattı. Alacaklıya, birinin beş yüz bin, diğerinin de elli bin lira borcu varmış. Bunların her ikisi de borçlarını ödeyemediklerinden, alacaklı onların bu borçlarını silmeye karar vermiş. Tam bu arada İsa, Simun’a şu soruyu sordu: “Peki, sence hangisi onu daha çok sevecek?” Ferisi doğru bir yanıt vererek, “Sanırım, kendisine daha çok bağışlanan” dedi. Bu gerçeği kabul etmekle, İsa’nın birazdan göstereceği gibi, kendi kendisini yargılamış oluyordu. 7:44-47 İsa, Simun’un evine girdiğinden beri bu kadın O’na sevgi ve yakınlık gösterisinde bulunuyordu. Oysa Simun, O’nu çok ilgisiz bir şekilde ağırlamıştı. Yahudi geleneği olan misafirin ayaklarını yıkamak, yanağını öpmek ve başına yağ sürmek gibi şeylerin hiç birini O’na göstermemişti. Simun bu şeyleri niçin yapmadı? Bunun nedeni şöyle açıklanabilir. Kadın kendisinin bağışlandığının bilincindeydi. Ne var ki Ferisi Simun, kendisinin hiç de öyle büyük bir günahkâr olduğunu sanmıyordu. Bu nedenle, “kendisine az bağışlanan, az sever.” İsa burada Simun’un büyük bir günahkâr olduğunu söylemek istemedi. Tam tersine, Simun’un o birikmiş günahlarını hiçbir zaman gerçek bir şekilde kabul etmediğini ve bu nedenle de bağışlanmadığını vurgulamak istedi. Eğer gerçekten günahlarını görüp bunlardan tövbe ederek bağışlanmış olsaydı, o zaman Rab’bi tıpkı bu fahişe kadın gibi sevmiş olurdu. Ama öyle olmadı. Hepimiz günahlıyız. Ancak, Rab’bin affına sığınabilir ve bundan yararlanabiliriz. Rab’bi büyük bir sevgiyle sevebiliriz. 7:48 İsa o zaman kadına, herkesin önünde, günahlarının bağışlanmış olduğunu söyledi. Kadın, İsa’ya göstermiş olduğu sevgi nedeniyle bağışlanmamıştı; onun bu sevgisi, bağışlanmış olmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Kendisi çok bağışlandığı için o kadar çok sevgi göstermişti. İsa bu durumu, kadının günahlarının bağışlanmış olduğunu herkese açıkça duyurmak amacıyla kullanmıştır. 7:49-50 Evin içinde bulunan diğer misafirler kendi aralarında, İsa’nın günahları bağışlamaya yetkisi olup olmadığını konuşmaya başladılar. Ama İsa kadına, günahlarından kendisini imanının kurtardığını, artık esenlikle gidebileceğini söyledi. Bu şeyi psikologlar yapamazlar. Suçluluk komplekslerinin neler olduğunu açıklayabilirler, ama İsa’nın vermiş olduğu sevinç ve esenliği asla veremezler. Rabbimizin bu Ferisi’nin sofrasında yemek yemesi, bazı Hıristiyanlar tarafından, tövbe etmemiş insanlarla yakın ilişkilerde bulunulması, onların eğlencelerine gidilmesi ve onların zevk alemlerinde yer alınması gibi doğru olmayan noktaların savunulmasında kullanılmaktadır. Ryle bu noktada şu uyarılarda bulunuyor:
|
Kutsal Kitap
1 İsa, kendisini dinleyen halka bütün bu sözleri söyledikten sonra Kefarnahum’a gitti. |
1. C. G. Moore, W. H. Griffith Thomas tarafından alıntısı yapılmıştır, Outline Studies in the Gospel of Luke, s.129
2. F. L. Godet, Commentary on the Gospel of Luke, I:350.
3. Ryle, St. Luke, s.129
4. A.g.e., s.239.