YORUMI. SELAMLAMA (1-2.ayetler)1. ayet Tanrı yoldan sapmış olan Yahuda İskariot’ın maskesini düşürmek için başka bir Yahuda’yı, yani doğru olan Yahuda’yı kullandı. Bu iyi olan Yahuda hakkında kesin olarak bildiğimiz tek şey, onun İsa Mesih’in kulu ve Yakup’un kardeşi olduğudur. Yahuda mektubun başında tüm gerçek imanlılar için geçerli olan üç noktaya değiniyor. İmanlılar, Baba Tanrı tarafından sevilip,1 İsa Mesih için korunmuş ve çağrılmışlardır. Tanrı, imanlıları Müjde aracılığıyla Kendisine bağlanmaları için dünyadan çağırmıştır. Tanrı’nın özel ve pak halkı olarak Tanrı tarafından ayrılmışlardır. Harika bir şekilde tehlikeden, pislikten, zarardan ve lanetten, en azından görkemli Kralı görene dek korunmuşlardır. 2. ayet Yahuda okuyucularına merhamet, esenlik ve sevgi dilemektedir. Bu dilek, amacı imanı yok etmek olan kişilerin saldırısıyla karşı karşıya kalanlar için biraz gariptir. Merhamet, Tanrı’nın kutsallarına sıkıntılı ve zor zamanlarında gösterdiği şefkat ve sağladığı yardımdır. Esenlik, Tanrı’nın sözüne dayanmaktan ve olaylara değil, onları kendi amacına göre yönlendiren Kişi’ye bakmaktan gelen huzur ve güvendir. Sevgi, hak etmediğimiz halde Tanrı’nın kendi halkını kucaklaması ve diğerleriyle paylaşmamız için aşırı şefkat göstermesidir. O, bu bereketlerin artan ölçüde olmasını ister; tıpkı matematikteki çarpma işleminde olduğu gibi! II. YOLDAN SAPMIŞLARIN ORTAYA ÇIKARILMASI (3-16.ayetler)3. ayet Yahuda tüm imanlıların görkemli ortak kurtuluşlarıyla ilgili yazmayı amaçlıyordu. Ancak, Tanrı’nın Ruhu Yahuda’yı öylesine etkiledi ki, yazılarında bir değişiklik yapması gerektiğini hissetti. Okuyucuları güçlendirecek ateşli bir çağrı gerektiğinden, basit bir öğretiş yeterli olmayacaktı. İman uğrunda mücadeleye özendirilmeliydiler. Saldırılar Hıristiyan gerçeğinin kutsal emanetine karşı yapılıyordu ve temel öğretileri yavaş yavaş ortadan kaldırmaya yönelikti. Tanrı’nın halkı O’nun Kutsal Sözü’nün yeterliliği, yetkisi, yanılmazlığı ve esinlenmişliği konularında ödün vermez bir tutum içinde olmalıdır. Bununla birlikte imanlı kişi, iman için mücadele ederken sözlerinde ve davranışlarında Hıristiyan’a yaraşır biçimde davranmalıdır. Pavlus’un yazdığı gibi: “Rab’bin kulu kavgacı olmamalı. Tersine, herkese şefkatle davranmalı, öğretme yeteneği olmalı, haksızlıklara sabırla dayanmalıdır” (2Ti.2:24). Kavgacı olmadan mücadele etmeli ve tanıklığına zarar vermeyecek şekilde tanıklık etmelidir. Uğruna mücadele edeceğimiz iman, kutsallara ilk ve son kez emanet edilmiş olan imandır. Buna dikkat ediniz! “Bir zamanlar” değil ilk ve son kez diyor. Öğreti tamamlanmıştır, kurallar belirlenmiştir. Hiçbir şey eklenemez. “Yeni ise doğru değildir, doğru ise yeni değildir.” Tanrı sözünü öğreten bir kişi Kutsal Kitap’ta bulunanın ötesinde bir esinleme aldığını iddia ederse, onu reddederiz. Bu, Kutsal Kitap’a eşdeğer kitapları olduğu iddiasında bulunan sapkın tarikatlara bizim vereceğimiz en iyi yanıttır. 4. ayet Tehdidin iç yüzü 4’üncü ayette açıklanmaktadır. Yıkıcı hareketler Hıristiyan topluluğunu etkilemekteydi. Bazı kişiler gizlice inanlılar topluluğuna sızıyorlardı ve aldatmaya yönelik gizli bir hareket söz konusuydu. Bu kişilerin yargılanacakları çoktan beri yazılmıştı. Buradan, Tanrı’nın belirli kişileri yargılanmak üzere seçtiği anlamı çıkarılabilir. Ancak kastedilen bu değildir. Kutsal Kitap hiçbir zaman bazı kişilerin lanetlenmek üzere seçildiğini öğretmez. İnsanlar kurtuluşa kavuşuyorsa bu, Tanrı’nın yüce lütfu sayesindedir. Kaybolurlarsa da bu, kendi günah ve itaatsizlikleri nedeniyle olacaktır. Bu ifade, yoldan sapanların yargılanacağının önceden belirlenmiş olduğunu göstermektedir. İnsanlar Hıristiyan inancından uzaklaşmayı seçerlerse, yargılanmaları da çöldeki imansız İsrailliler, isyankâr melekler ya da Sodomlular gibi olacaktır. Yoldan çıkacaklar önceden belirlenmiş olan cezayla karşı karşıya kalacaklardır. Bu tanrısız kişilerin önde gelen iki özelliği, bozuk öğretişleri ve davranışlarıdır. Davranışlarıyla Tanrı’nın lütfunu sefahate araç etmektedirler. Hıristiyanlıktaki özgürlüğü çarpıtmakta ve günah işleme özgürlüğü haline getirmektedirler. Öğretişlerinde tek Efendimiz2 ve Rabbimiz İsa Mesih’i yadsımaktadırlar. O’nun mutlak yönetme hakkını, Tanrılığını, ölümünü ve dirilişini, yani O’nun işinin bütün temel öğretilerini yadsımaktadırlar. Ruhsal alanda artan bir özgürlüğe inanırlarken, İncil’in öğretilerine, Mesih’in değerli kanına ve O’nun tek kurtuluş yolu oluşuna kesin ve sert bir şekilde karşı çıkarlar. Bu kişiler kimdir? Bunlar İncil’in sözde elçileridir. Hıristiyan dünyasında önderlik bile etmektedirler. Seminer hocaları, kilise kurucuları olabilirler. Ancak ortak yanları; Kutsal Kitap’taki Mesih’e karşı gelmeleri ve kendileri için yüceliğinden, yetkisinden ve gücünden soyutlanmış, liberal3 ya da Neo-Ortodoks4 bir “Mesih” icat etmeleridir. 5. ayet Tanrı’nın bu yanlış öğreti yayan kişilere yönelik tutumu çok açıktır ve bunu Eski Antlaşma’da birden fazla yerde açıklamıştır. Yahuda şimdi okuyucularına bununla ilgili üç örneği hatırlatmak istiyor. Bunlar; iman etmeyen İsrailliler, günah işleyen melekler ile Sodom ve Gomora halkıdır. İlk örnek çöldeki İsrail’dir: İlk ve son kez halkı Mısır’dan kurtaran Rab, iman etmeyenleri daha sonra yok etti (Say.13, 14 ile 1Ko.10:5-10’a da bkz). Tanrı, Kenan ülkesini onlara vaat etmişti. Bu vaatte gereksinim duydukları her şey vardı. Ancak Kadeş’teki casusların verdikleri olumsuz raporlara inanıp Rab’be başkaldırdılar. Sonuçta yirmi yaş ve üzerindeki tüm bu insanlar Mısır’ı terk ettiklerinde Kalev ve Yeşu hariç tümüyle mahvoldular (İbr.3:16-19’a bkz.). 6. ayet İkinci örnek; günah işleyen, sapkınlık ve isyan içindeki meleklerdir. Onlara ilişkin bütün bildiğimiz, kendilerine ayrılan yerde kalmayıp orayı terk etmiş olmalarıdır. Şimdi ise büyük yargı günü için çözülmez bağlarla bağlanıp karanlığa hapis olmuşlardır. Kutsal Yazılar’dan anlaşıldığı kadarıyla meleklerin yoldan çıkması konusunda en az iki olay göze çarpmaktadır. Birincisi, Lusifer’in kendisinin yanında yer alan meleklerle birlikte günaha düşmesi olayıdır. Düşmüş melekler halen bağlı değildir. Şeytan ve cinleri, Rab’be ve halkına karşı savaş halindedirler. Meleklerle ilgili diğer olay da Yahuda ve Petrus’un sözünü ettiği olaydır (2Pe.2:4). Kutsal Kitap araştırmacıları arasında burada söz edilen olay konusunda farklı görüşler vardır. Bizim önerdiğimiz kesin bir gerçek değil, kişisel görüşümüzdür. Bizce Yahuda, Yaratılış 6:1-7’de kayıtlı olan olaya göndermede bulunmaktadır. Tanrı oğulları gökteki yerlerini bırakıp insan suretini alarak yeryüzüne indiler ve insan kızlarıyla evlendiler. Bu evlilik bağı Tanrı’nın buyruklarına tersti ve hiç hoşuna gitmeyen bir durumdu. Dördüncü ayet, bu doğaüstü evliliklerin çok güçlü ve kötü kuşakları oluşturduğunu çağrıştırmaktadır. Bu, gerçek olsun ya da olmasın, Tanrı o çağdaki insanların kötülüklerinden çok rahatsız olmuştu ve yeryüzünü bir tufanla yok etmeye karar vermişti. Ancak bu görüşe üç itiraz vardır:
Özellikle meleklerden söz edilmediği doğru ise de, “Tanrı oğulları” ifadesi Sami dillerinde meleklere göndermede bulunur (Eyü.1:6 – 2:1’e bakınız). Kutsal Kitap’ta meleklerin cinsiyetinin olmadığına ilişkin bir ifade bulunmaz. Melekler bazen insan suretinde ve aynı isteklere sahip olarak yeryüzünde görünmüşlerdir (Yar.18:2-22 ile 19:1:3-5’i karşılaştırınız). Kutsal Kitap meleklerin evlenmediklerini belirtmiyor, ancak gökte evlenmezler ve evlendirilmezler diyor (Mat.22:30). Altıncı ayetin ardındaki tarihsel olay ne olursa olsun önemli olan nokta, bu meleklerin, Tanrı’nın kendileri için belirlediği yerin dışına çıkmış olmaları ve yargı gününe kadar karanlıkta bağlı kalacaklarıydı. 7. ayet Eski Antlaşma’da yer alan, Yahuda’nın sözünü ettiği üçüncü sapkınlık türü Sodom, Gomora ve çevresindeki kentlerde olanlardır (Yar.18:16–19:29). Benzer biçimde ifadesi, Sodomlular’ın günahlarının meleklerinkine benzediğini gösterir. Bu, doğaya da karşı olan büyük bir ahlâksızlıktı ve Tanrı’nın gözünde iğrençti. Pavlus Romalılar’da sapıklık günahına değinir: “Kadınları bile doğal ilişki yerine doğal olmayanı yeğlediler. Aynı şekilde erkekler de kadınla doğal ilişkilerini bırakıp birbirleri için şehvetle yanıp tutuştular. Erkekler erkeklerle utanç verici ilişkilere girdiler ve kendi bedenlerinde sapıklıklarına yaraşan karşılığı aldılar” (Rom.1:26-27). Sodom, Gomora, Adma ve Sevoyim erkekleri eşcinsel ilişkilerde bulunuyorlardı. Günah burada, kendilerini… sapıklığa teslim ettiler şeklinde ifade edilmektedir ve Tanrı’nın kurduğu doğal düzenle tümüyle karşıttır. Günümüzde de birçok sapık düşünceli kişinin eşcinselliği savunup, birlikteliklerinin yasal hale getirilmesi için kampanyalar düzenlemeleri yalnızca bir rastlantı mıdır? Sodom ve Gomora, bu türden ahlâksız kişilere sonsuza dek ateşte yanma örnekleri olarak veriliyor. Sonsuza dek yanma ile kastedilen, şehirleri yok eden ateşin sonsuz olması değil, ateşin güçlü ve tüketen olmasıdır. Bu aynı zamanda, isyan edenlere verilecek sonsuz cezayı da resmetmektedir. 8. ayet Yahuda şimdi de günümüzün sapkınlarına yönelir ve onların günahlarını, iddialarını, doğadaki benzerlerini, sonlarını ve Tanrı’yı hiçe sayan sözleriyle işlerini tanımlar (8-16’ncı ayetler). İlk olarak günahlar söz konusu edilir. Bu kişiler düşlere dayanarak öz bedenlerini kirletmektedirler. Düşünce yaşamları kirlidir. Kötü hayallerle dolu bir dünyada yaşayıp sonunda, Sodom’daki erkekler gibi, düşlerini cinsel ahlâksızlıklarla doyuma ulaştırırlar. Rab’bin yetkisini hiçe sayarlar. Tanrı’ya ve devlet kurumlarına karşı isyan içindedirler. Buna bağlı olarak da yasasızlığı ve karmaşayı savunurlar. Adları, devleti yıkmaya çalışan örgütlerin üye defterlerinde kayıtlıdır. Ayrıca yüce varlıklara söverler. Şu ayet onlar için hiçbir şey ifade etmez; “Çünkü Tanrı’dan olmayan yönetim yoktur. Var olanlar Tanrı tarafından kurulmuştur.” (Rom.13:1). “Halkınızın önderine lanet etmeyeceksiniz” (Çık.22:28) buyruğunu da dikkate almazlar. Tanrısal, yüce varlıklara ya da insana ait her yetkiye karşı aşağılayıcı bir tavır sergilerler. 9. ayet Başmelek Mikail’in bile reddedeceği özgürlükleri savunurlar. Mikail Musa’nın cesedi konusunda İblis’le tartışırken ona sövmeye cesaret edemedi ve yalnızca, “Seni Rab azarlasın” dedi. Yahuda şimdi, Kutsal Kitap’ın başka bir yerinde rastlamadığımız bir olayı bizimle paylaşmaktadır. Doğal olarak akla gelen soru şudur; “ O bu bilgiyi nereden almıştı?” Kimisi bu bilginin gelenekler yoluyla aktarıldığını savunur. Olabilir de, olmayabilir de… En doyurucu açıklama, bu bilginin mektubu da yazdıran Kutsal Ruh tarafından doğaüstü bir şekilde Yahuda’ya verilmiş olduğu yönündedir. Mikail ile Şeytan arasında Musa’nın cesedi konusunda niçin tartışma çıktığını bilmiyoruz. Musa’nın Moav’da bir vadiye gömüldüğünü biliyoruz. Şeytan onun gömüldüğü yeri bir türbe inşa ettirmek için bilmek istemiş olabilir. Böyle yaparsa İsrail halkı Musa’nın kemiklerine tapmaya başlayabilirdi. Mikail, İsrail halkının melek düzeyindeki temsilcisi (Dan.10:21) olarak, mezarın yerinin gizli kalmasını sağlamış, insanların puta tapmasına engel olmuştur. Ancak önemli olan nokta şudur: Mikail, Tanrı’nın Şeytan’ı gökten yeryüzüne atmak için kullanacağı (Va.12:7-9) baş melek olduğu halde, cinler alemini yönetene kötü sözler söylememiş ve bu azarlamayı Tanrı’ya bırakmıştır. 10. ayet İnatçı ve yüzsüz olan bu sapkın kişiler, anlamadıkları her şeye söverler. Tüm düzenli toplumlarda bir yönetim kademesinin ve bu kişilerin sözlerine itaat edenlerin olması gerektiğini bilmezler. Dolayısıyla kibirli bir isyankârlıkla böbürlenerek dolaşırlar. En iyi bildikleri konu doğal içgüdüleri ve bedensel isteklerinin tatminidir. Mantıktan yoksun hayvanlar gibi, kendilerini cinsel doyuma kaptırarak yıkıma götürmektedirler. 11. ayet Ayette, bu kişilere yönelik sert bir suçlamada bulunulur. Vay onların haline! İnatçılıkları ve tövbesiz yürekleri yüzünden Tanrı’nın adil yargısının açıklanacağı gazap günü için kendilerine karşı gazap biriktirmektedirler (Rom. 2:5). Gelecekleri, düşüş hızı gittikçe artan bir cisme benzetilir. İlk önce Kayin’in yolundan gittiler. Kazanç için kendilerini Balam’ınkine benzer bir yanılgıya kaptırdılar. Son olarak da, Korah’ınkine benzer bir isyanda mahvoldular. Yanılgı ve sapkınlık hiçbir zaman durağan değildir. İnsanları göz açıp kapayana kadar uçuruma ve oradan da yıkıma götürür. Kayin’in yolu ile kastedilen, bir kurbanın kanı aracılığıyla gerçekleşen kurtuluşu reddetmektir (Yar.4). Bu, insansal çabalarla Tanrı’yı yatıştırma girişimidir. C.H. Mackintosh şöyle der: “Tanrı’nın aklama yolu reddedilmiş ve yerine, durumu düzeltmeye yönelik insansal çaba geçmiştir. Kayin’in yolu işte budur.” Ancak elbette insansal çabaya duyulan güven, kişiyi lütuftan nefret etmeye götürür. Bu nefret de zamanla zulme, hatta cinayete yol açabilir (1Yu.3:15). Balam’ın yanılgısı, Tanrı’ya olan hizmetini kötüye kullanarak zengin olmaya çalışmasındadır. Tanrı’nın peygamberi olduğunu söylediği halde, bu yönünü para kazanmak için kullanan açgözlü biriydi (Say.22-24). Balak’ın ona İsrail’i lanetlemesi için beş kez para vermiş olmasına ve Balam’ın da buna istekli olmasına rağmen, bu lanetleme Tanrı tarafından engellenmişti. Söylediklerinin çoğu gerçek ve güzeldi. Ama o, para karşılığı çalışan bir peygamberdi. İsrail’i lanetleyememişti, ama sonunda onları kandırıp Moav kızlarıyla günaha sürüklemeyi başardı (Say.25.1-5). Balam’ın döneminde olduğu gibi günümüzde de yanlış öğreti yayan kişiler tatlı dilli ve ikna kabiliyeti yüksek kişilerdir. Gelirlerini artırmak için gerçeği saklarlar. Bu kişiler aslında Tanrı’nın evini ticarethaneye çevirmeye çalışan açgözlü insanlardır. Bugün Hıristiyanlık, kutsal kavramlardan para kazanma günahıyla kirlenmektedir. Kâr amacı bir şekilde ortadan kaldırılabilseydi, bugün Hıristiyanlıkla ilgili olduğu düşünülen birçok şey sona ererdi. C.A. Coates şu uyarıda bulunur:
Yahuda’nın, vay onların halinize demesinin üçüncü nedeni de, bu sahte öğretmenlerin Korah’ınkine benzer bir isyanda mahvolmuş olmalarıdır. Korah, Datan ve Aviram’la birlikte Musa ve Harun’un önderliğine karşı çıktı ve dinsel işlere karışmak istedi (Say.16). Aslında bu şekilde Rab’be hakaret etmiş oluyorlardı. Ama bu kişiler asiliklerinden ötürü büyük bir depremde canlı canlı gömülüp yok olmuşlardı. Böylece Tanrı, temsilcilerine karşı olan isyana ne kadar kızmış olduğunu göstermiş oldu. 12. ayet Bundan sonra Yahuda, sapkın kişilerin karakterini ve sonunu anlatmak için doğadan aldığı beş benzetmeyi aktarır. Moffatt şöyle der: “Gök, yer ve deniz, bu insanların karakterini betimlemek için yağma edilmiştir.” Onlar ilk imanlılar tarafından Rab’bin Sofrası’na benzer olarak düzenlenen sevgi şölenlerindeki6 birer kara lekeydiler. İnsandan da Tanrı’dan da korkmuyorlar, topluluktan çok kendilerini düşünüyorlardı. Bu kişiler inancı lekelemek için başkalarını da kandırıyorlardı. Kurak bölgelere tazelik getirecek gibi gözüken, ancak geride yalnızca düş kırıklığı bırakan rüzgarın sürüklediği7 yağmursuz bulutlardı. Sonbaharın yapraksız ve meyvesiz ağaçları gibiydiler. İki kez ölmüş sözcüğüyle, tümüyle öldüğü ya da hem kökün hem de yaprakların ölmüş olduğu kastediliyor olabilir. Aynı zamanda güçlü bir rüzgarla, ileride yeniden yeşerme olasılığı taşıyan hiçbir belirti bırakmadan, kökten sökülmüşlerdir. 13. ayet Bu kişiler denizin kontrol edilemeyen, gürültülü, öfkeli ve azgın dalgaları gibidirler. Tüm gürültü ve hareketlerine karşın, ayıplarının köpüğünden başka bir şeyleri yoktur. Utanmaları gereken şeylerle övünürler ve arkalarında değerli hiçbir şey bırakmazlar. Son olarak da serseri yıldızlar gibidirler. Onları sonsuza dek sürecek koyu karanlık bekliyor. Serseri yıldızlar, düzenli bir yörüngede hareket etmeyen gök cisimleridir. Yol gösterme konusunda hiçbir değerleri yoktur. Yanlış öğreti yayanlar için ne kadar da iyi bir tanım! Bu dinsel göktaşlarının, kayan yıldızların ve kuyrukluyıldızların ruhsal açıdan yön göstermeleri olanaksızdır. Bunlar kısa bir süre için parlar, sonra da havai fişek gibi karanlıkta kaybolup giderler. 14. ayet Bu sapkınların sonu, Adem’den sonraki altıncı kuşaktan olan Hanok tarafından önceden açıklanmıştı. Bu peygamberliğe yalnızca Yahuda’nın mektubunda rastlıyoruz. Bazıları bunun Hanok’un kitabı diye bilinen bir kaynaktan alındığını düşünse de, Yahuda’nın yaşadığı dönemde böyle bir kitabın bulunduğuna ilişkin bir kanıt yoktur. Kelly şöyle der:
Yahuda’nın bu eski peygamberliği nasıl bildiğini söyleyemesek de, Kutsal Ruh’un tüm mektupta olduğu gibi, onu yönlendirmiş olduğu akla yatkın bir açıklamadır. Peygamberlik şöyle başlar: “İşte Rab herkesi yargılamak üzere onbinlerce kutsalıyla geliyor.”9 Rab İsa sıkıntı sonrasında düşmanlarını yok edip Kral olarak egemenlik sürmek için yeryüzüne döndüğünde, bu peygamberlik kısmen yerine gelmiş olacaktır. Bin yıllık dönemin sonunda kötülük yapmış ölülerin Büyük Beyaz Tahtın önünde yargılanmasıyla da tam olarak gerçekleşecektir. 15. ayet Mesih bütün insanlara suçluluklarını göstermeye gelmektedir. Ayetin tamamına baktığımızda, bütün insanlara sözcüğüyle kastedilenin bütün tanrısızlar olduğu anlaşılmaktadır. Buna gerçek imanlılar dahil edilmeyecektir. İnanlılar, Mesih’e iman sayesinde, Yuhanna 5:24’te de söz verildiği gibi yargılanmayacaklardır: “Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir.” Tanrı yoluna aykırı, tanrısızca yapılan bütün işlerden ve tanrısız günahkârların kendisine karşı söylediği bütün ağır sözlerden ötürü Rab, bütün insanlara suçluluklarını gösterecektir. Bu ayette tanrısız sözcüğü dört kez (özgün metinde) geçer. İnsanlar ve yaptıkları işler tanrısızdır. İşleri yapma biçimleri de tanrısızcadır ve Rab’be kötü sözler söyleyerek tanrısızlıklarını daha da fazla sergilerler. Rab onların tanrısızca yaptıkları bütün işlerden ötürü kendilerini suçlu hissetmelerini sağlamakla kalmayacak, kanıtlanmış suçlarından ötürü cezayı hak ettiklerine de kendilerini inandıracaktır. 16. ayet Şimdi onların tanrısızca yaptıkları işler ve sözler daha ayrıntılı bir biçimde tanımlanıyor. Bu kişiler merhameti ve lütfu için Tanrı’ya şükredeceklerine yakınıp söylenirler. Tanrı’nın bu tür sızlanmalara karşı duyduğu nefret, çölde İsrail’i cezalandırmasıyla da ortaya konmuştur. Sürekli Rab’bi suçlarlar. Niye savaşlara ve acıya izin veriyor? Sosyal adaletsizlikleri niçin sona erdirmiyor? Her şeye gücü yetiyorsa, neden dünyadaki kötülükler için hiçbir şey yapmıyor? İşte bu gibi suçlamalarla, Tanrı’ya inananları, inanç ilkeleri konusunda dar görüşlü ve yaşamları konusunda da fazla bağnaz bulurlar. Şehvete düşkün bir yaşam sürerler ve cinsel konularda aşırı özgürlüğü savunurlar. Kibirli konuşmalarıyla dikkat çekerler. Sosyal, politik ve ekonomik konularda uç düşünceleri benimseyerek her zaman öne çıkmaya çalışırlar. Temel Hıristiyan öğretilerini cesurca ve utanmaksızın reddetmeleri ve Tanrı’nın ölü olduğunu iddia etmeleri, liberal ilahiyatçılar arasında şöhret kazanmalarını sağlar. Son olarak da, dalkavukluktaki ustalıklarıyla izleyici sayılarını ve gelirlerini arttırırlar. Burada çizilen tablo gerçek ve doğrudur. Dünyadaki kitle iletişim araçları da her gün bunu doğrulamaktadır. III. SAPKINLIĞIN ORTASINDA İMANLININ ROLÜ (17-23.ayetler)17. ayet Yahuda şimdi sapkınlardan uzaklaşıp bu paralı önderlerin arasındaki imanlıların rolünün ne olduğuna yönelir. İlk olarak onlara, yaklaşan tehlikeyle ilgili önceden uyarılmış olduklarını anımsatır. Ardından, ruhsal yaşamlarında güçlü kalmaları için teşvik eder. Son olarak da, sapkın kişilerin tuzağına düşen kişilerle paylaşırken dikkatli olmalarını öğütler. Elçiler, yanlış öğreti yayan kişilerin çoğalacağını önceden bildirmişlerdi. Bunu Pavlus (Elç.20:29-30; 1Ti.4:1-5; 2Ti.3:1-9) Petrus (2Pe2:1-22; 3:1-4) ve Yuhanna (1Yu2:18-19) dile getirmiştir. 18-19. ayetler Bildirilerinin özünü; dünyanın son günlerinde alay edenler, tanrısızlığa yönelip kendi tutkularına göre yaşayanlar, yani benliklerinin isteklerine göre davranan kişiler oluşturmaktadır. Bunlar, öğrencileri kendi saflarına çekip sapkınlıktaki derecelerine göre kişileri gruplara ayıran bölücü kişilerdir. Kutsal Ruh’tan da yoksundurlar. Kutsal Ruh’tan yoksun kişiler olduklarından, Tanrı’yla ilgili konuları anlama yetenekleri yoktur. 20. ayet İmanlı elbette ki Rab’be güvenir ve O’nunla doğru bir ilişki içinde yaşamak ister. Peki bu nasıl olacaktır? Yahuda bunu dört adımda açıklar. Birinci adım, kendinizi tümden kutsal olan imanınızın, yani Hıristiyan inancının temeli üzerinde geliştirmenizdir. Bunu, Kutsal Kitap’ı inceleyip ona itaat ederek gerçekleştiririz. Tanrı’nın sözünü devamlı okumak bize doğru yolu gösterir ve önümüze çıkabilecek tehlikelere karşı uyarır. H. Pickering şöyle der: “İnsanlar öğretişi kınayabilir. Ancak insanın karakterini geliştiren, inancımızın ilkeleridir. Karakterimiz ilkeleri geliştirmez.” İkinci adım, Kutsal Ruh’un yönetiminde dua etmektir. Yani Ruh tarafından yönlendirilerek, Tanrı’nın Kutsal Kitap’taki amacına uygun olarak ya da Ruh’un o imanlıya özel olarak belirttiği şekilde dua etmektir. Bu, ezberden söylenen ya da ruhsal yönü olmayan dualardan farklıdır. 21. ayet Ardından imanlıların kendilerini Tanrı’nın sevgisinde korumaları gerekmektedir. Burada Tanrı sevgisi güneş ışığı ile karşılaştırılabilir. Güneş daima ışıldamaktadır, ancak onunla aramıza bir şey girdiğinde bu ışığı alamayız. Tanrı’nın sevgisinde de durum böyledir. O sevgi sürekli ışıldar, ancak aramıza giren günahlar yüzünden bu sevgiden zevk alamayız. Kendimizi O’nun sevgisinde korumak için ilk önce temiz ve Tanrı’ya yaraşır bir yaşam sürmemiz gerekir. Araya günah girdiğinde hemen itiraf edip tövbe etmeliyiz. İşin sırrı, Tanrı ile aramıza başka bir şeyin girmesine izin vermemektir.
Hiçbir şey Kurtarıcım’la canımın arasına girmesin, Son olarak da bizi sonsuz yaşama kavuşturacak olan Rabbimiz İsa Mesih’in merhametini beklemeliyiz. Rabbimiz’in merhameti, O’nun gelip halkını göğe alacağını ifade eder. Karanlık günlerde O’nun kutsal umudunun ışığını yüreklerimizde parlak halde tutmalıyız. Bu, paklayan ve teselli eden bir umuttur (1Se.4:18 – 1Yu.3:3). 22. ayet İmandan sapmış kişilerle ilgilenirken ruhsal yönden biraz dikkatli olmalıyız. Kutsal Yazılar, sahte tarikat propagandası yapanlarla, onlara kanan kişilere farklı şekilde davranmamız gerektiğini belirtir. Önderler ve propaganda yapanlara karşı izleyeceğimiz yol, 2.Yuhanna 10-11’de gösterilir: “Size gelip de bu öğretiyi getirmeyeni evinize almayın, ona selam bile vermeyin. Çünkü böyle birine selam veren, kötü işlerine ortak olur.” Yahuda yanlış öğreti yayanların kandırdığı kişiler konusunda dikkatli olmayı10 öğütleyerek iki yol önerir. Kimi kararsızlara merhamet edin. Yani merhametli bir şekilde onlarla ilgilenip onları kuşkularından kurtarmaya çalışmalı ve tanrısal gerçeğe yöneltmeliyiz. 23. ayet Öte yandan, bir de sapıklığa düşmek üzere olan uçurumun kenarındaki kişiler vardır. Bu kişileri kesin ve kararlı bir şekilde uyararak kurtarmalı, ama günahlı bir bedenin lekelediği giysiden bile tiksinmeliyiz. Eski Antlaşma’da cüzamlı birinin giysileri kirli kabul edilirdi ve yakılması gerekirdi (Lev. 13:47-52). Cinsel günaha düşmüş kişilerle ilgilenirken, çoğu kez giysi gibi maddi nesnelerin uyarıcı olduğunu unutmamalıyız. Bu şekilde bazı günahlarla zihinsel bir bağlantı kurulur. Dolayısıyla, kirlenmiş kişilerle ilgilenirken kendi yaşamımızda ayartılmamaya dikkat etmeliyiz. Adını bilmediğimiz bir yazar bunu şöyle ifade etmiştir.
J.B. Mayor da şöyle uyarır: “Günahlı kişiye acıyıp onun için dua etmek her Hıristiyan’ın görevi ise de, günahtan da nefret etmeye devam etmelidir.”11 IV. KUTSAMA (24-25.ayetler)24. ayet Yahuda güzel bir kutsamayla mektubuna son veriyor. Hamt ve tapınma güçlü Olan’a yöneltilir. O, kurtaracak (İbr.7:25), pekiştirecek (Rom. 16:25), yardım edecek (İbr.2:18) ve kendine bağlı kılacak (Flp.3:21) güçtedir. Burada da Tanrı… güçtedir deniyor. Bizi tam bir esenlik içinde korumaya (Yşa. 26:3), bize emanet ettiğini o güne dek korumaya (2Ti.1:12), her dilediğimiz ya da düşündüğümüzden çok daha fazlasını yapabilmeye (Ef.3:20) ve bizi12 düşmekten alıkoymaya O’nun gücü yeter. Son saat, Yahuda’nın belirttiği ve sapkınlığın çoğaldığı günler için özellikle geçerlidir. Ancak vaat bu kadarla kalmaz. O bizi kendi yüce huzuruna büyük sevinç içinde lekesiz olarak çıkaracak güçtedir. Bu gerçekten etkileyicidir! Şu andaki konumumuzu (geçmişte günahlarımızdan ötürü ölü; şimdi ise zayıf ve güçsüz hizmetkârlar) düşündüğümüzde, Tanrı’nın tahtının önüne, lekesiz olarak sevinç içinde çıkabilmek ne büyük bir lütuftur! 25. ayet O yalnızca bizim koruyucumuz ve düşmekten alıkoyan Rabbimiz değil, aynı zamanda Kurtarıcımız Tanrı’dır. Tanrı’nın bizimle ilgilenip Kurtarıcımız olması ve günahsız Oğlu’nu Kurban Kuzusu olarak feda edip bizi kurtarması tam bir sırdır. Bilge olan yalnızca O’dur ve tüm bilgelik Tanrı’dan gelir (Yak.1:5 ile karşılaştırın). Bizim bilgeliğimizin kaynağı da Tanrı’dır. Tapınma Tanrı’ya hak ettiği değeri verme anlamına geldiğinden yücelik, ululuk, güç ve yetki O’nundur. Kişiliği ve bizim için yaptıklarından ötürü yüceliği hak etmiştir. Ululuk, evrenin tek hakimi olarak hak ettiği kutsallıktır. Güç, O’nun hiçbir şeyden etkilenmeyen yüceliğinin hakkıdır. Yetki de kendi elleriyle yaratmış olduklarını yönetme hakkıdır. O, geçmişte bu hamtlara layıktı, bugün de layıktır ve sonsuza kadar da layık olacaktır. Yanlış öğreti yayanlar ve sapkınlar, O’nun yücelik ve ululuğunu almaya, gücüne karşı söylenmeye ve yetkisine karşı çıkmaya çalışabilirler. Ancak gerçek imanlılar O’nu yüceltmekle, şimdi ve bütün çağlar boyunca büyük bir ruhsal doyuma ulaşırlar. Amin. |
Kutsal Kitap
1 İsa Mesih’in kulu, Yakup’un kardeşi ben Yahuda’dan, Baba Tanrı tarafından sevilip İsa Mesih için korunmuş olan çağrılmışlara selam! |
1. “Sevilip” (hegiasmenois) yerine eleştirel (NU) metninde “sevgili” (egapemenois) denir. Ahlâksızlığın suçlandığı bu mektupta “kutsanmış, sevilip” daha uygun olabilir.
2. NU metninde “Tanrı” sözcüğü geçmez. “Rab” için orijinalde kullanılan sözcükler farklıdır. Rab İsa için Kurios, Rab Tanrı için ise Despotes kullanılır (zorba anlamına gelen “despot” sözcüğünü çağrıştırdığı için iyi bir çeviri değildir.) Türkçe’ye Rab sözcüğü olarak çevrilen Kurios ve Despotes, “Efendi” ve “Sahip” anlamlarına gelir.
3. “Liberal”, özgür demektir, ancak dinsel olarak imanın esin, bakireden doğma, Mesih’in tanrılığı ve kan ile kefaret gibi önemli ilkelerini reddetme anlamına gelir. Dolayısıyla liberaller sağlam Kutsal Kitap öğretisi dışında her türlü din ve öğretiye açıktırlar.
4. Neo-Ortodoks, gerçekte Ortodoks değildir. Kutsal Kitap’ın bazı öğretilerini kabul ederler, ancak inanmadıklarını maskelemek içinde Ortodoks terimler kullanırlar. Örneğin Neo-Ortodoks biri için Kutsal Kitap “kendisine hitap ederse” Tanrı’nın sözü haline “döner.” Ortodoks bir imanlı için Kutsal Kitap Tanrı’nın sözüdür.
5. C.A. Coates, An Outline of Mark’s Gospel and other Ministry, s.125.
6. Şölene “sevgi” anlamına gelen agape diyorlardı.
7. En eski NU metniyle diğer birçok metinde “sürüklediği” olarak geçer. TR, KJV ve NKJV çevirilerinde kullanılan “götürmek” fiili pek destek bulmaz.
8. William Kelly, “Yahuda mektubu üzerine dersler” The Serious Christian, I:123.
9. “Gelir” geniş zamandaki “êlthe”dir. Sami dillerindeki peygamberlik kipidir. Gelecekteki bir olay geçmişte olmuş gibi ifade edilir.
10. Metinler arasındaki farklar Grekçe’deki “kuşkulanmak” anlamına gelen diakrinomai ile daha da karmaşık hale gelir.
11. J.B. Mayor, The Epistle of St. Jude and the Second Epistle of St. Peter, s.51.
12. Birçok metinde “sizi” için “onlar” kullanılır ve daha önceki ayetlerde ruhsal Hıristiyanların kurtarmaya çalıştığı günahkârları kasteder.